Bundan sonrası
Başbakan Erdoğan bugün Yunanistan'a gitti. Orada yalnızca Başbakan Karamanlis'le görüşmekle kalmayacak, Yunan kamuoyunun belli kesimlerinde infial yaratan bir Batı Trakya ziyareti de yapacak. Kıbrıs referandumundan sonra bu ziyaret, Türk-Yunan ilişkilerinin rotasının bozulmamasına katkıda bulunur. Ancak Başbakan'ın meselelerin detaylarına hakimiyet konusundaki güçlükleri gözönüne alındığında, tarafların fazla ince noktalara inmemesinde de bugün için yarar var. Kıbrıs'taki referandum sonuçlarının ortak çıkarlar temelinde olumlu yönde ilerlemeye başlayan Türk-Yunan ilişkileri üzerinde olumsuz bir etki yapmasından korkuluyor. Yunanistan Başbakanı Karamanlis, gerçi referandum öncesinde ülkesinin Türkiye'nin AB üyelik sürecini ve Aralık ayında müzakerelere başlanabileceği yönünde karar çıkmasını destekleyeceğini söylemişti. Gene de Aralık ayına dek geçecek sürede özellikle Kıbrıs Rum yönetiminden kaynaklanan sorunlar yaşanması ihtimali de hayli yüksek. Abartılı bir iyimserlik Türk TIRlarının AB'nin yeni üyelerinin gümrük kapılarında, sigorta poliçelerinde Rum tarafı hariç denmesi nedeniyle beklemesi, bundan sonra olabilecekler konusunda bir ipucu veriyor. Geçen hafta anlaşıldığı gibi referandumda kazanılan pozisyonun somut siyasi kazanımlara dönmesi henüz gerçekleşmiyor. Bu durumda 2 Mayıs Pazar günü Türkiye'yi saran iyimserliğin abartılı olduğu anlaşılıyor. En azından ABD'nin atacağı adımlar bilinene kadar durum böyle. Anlaşılan bir diğer nokta 2002 yılındaki Kopenhag zirvesinde Annan Planı'na evet denmeyerek Türkiye'nin ne denli vahim bir taktik hata yaptığıydı. Kıbrıslı Rumlar'ın tek başlarına AB üyeliğine gitmesinin önünü önce Kopenhag, ardından da Lahey'de açarak Türkiye kendisini hayli kırılgan bir ze- mine hapsetti. AB üyeliğini stratejik hedef olarak belirlemiş bir ülkenin, Kıbrıs konusunu geniş stratejik tablo içinde göreli olarak hakettiği yere yerleştirmesi ve ona göre davranması uygundu. Kıbrıs'taki pozisyonların son döneme kadar mutlaklaştırılması, bugün yaşanan hüsranın da temelini hazırladı. Üstelik Azerbaycan'ın aldığı tavır, Kıbrıs konusunda Türkiye'nin karşılaştığı olumsuzlukların yalnızca Batı ile ilişkilerini değil tüm dünya ile ilişkilerini zorlaştırdığını da gösterdi. Diğer Türki Cumhuriyetlerin ya da Müslüman ülkelerin de farklı davranmadıkları, hatta genelde Rum yanlısı tavır sergiledikleri de bu arada hatırlanmalı. İvmeyi kaybetmemek önemli ABD'nin vermek isteyeceği destek kuşkusuz çok önemli. Ancak Irak konusu, Kıbrıs üzerinden BM Güvenlik Konseyi'nde ABD'ye muhalefet sergilenmesine de imkan hazırlıyor. Türkiye, Rum kesimini tanıyamayacağına göre, bu aşamada izlenecek siyasette ivmenin kaybedilmemesi önem kazanıyor. Bu bağlamda yeniden müzakereye dönülme- sine yol açmayacak şekilde garantörler arasında bazı temasların başlamasında yarar var. Kıbrıs Türkleri ve Rumları'nın Atina ve Ankara'nın da teşviğiyle Annan planı çerçevesinde bazı adımları anlaşarak ya da tektaraflı olarak atması sağlanabilir. Son olarak da Ege konusunda katedilmiş mesafenin kaybedilmemesi gerekir. Türkiye ile Yunanistan'ın bir anlaşmaya neredeyse vardıkları söyleniyor. İki ülke Kıbrıs'a rağmen bu işi sonuca bağlamaya çalışmalıdır. Kısacası referandumla Türkiye'nin ve KKTC hükümetinin kazandığı siyasi avantajlar, KKTC toplumu çözülmeden mutlaka somut bazı kazanımlara dönüştürülmelidir. Burada Yunanistan'a düşen sorumluluk, Rum tarafında ikinci kez referandum yapılmasının zeminini hazırlamak olmalıdır.
|