|
|
Barış için bisikletle10 gün
10 İngiliz Detta Regan tarafından hazırlanan "Barış İçin Kadınların İzinde" adlı proje, 16-25 Nisan tarihleri arasında Lübnan-SuriyeÜrdün'de gerçekleşti. Üç ülkeyi bisikletle geçen kadınlar arasında Türkiye'den de 10 kişi vardı. Projeyi, muhabirimiz Nevruz Tol izledi.
Dünyanın dört bir köşesinden, 24 ülkeden gelen 200'e yakın kadın barış için Lübnan, Suriye ve Ürdün'de pedal çevirdi. Barış elçisi kadınlar Filistin'de, Irak'ta, topların, mermilerin altında yaşam mücadelesi veren kadınların ve çocukların acılarını dünyaya duyurmak için en zor yolu seçerek, üç ülkede 250 kilometre yolu bisikletle kat etti. Dilleri farklıydı, dinleri farklıydı, yaşları, meslekleri, hatta kondisyonları da farklıydı ama aynı amaç etrafında bir araya gelmek rüzgara, yokuşlara, güneşe rağmen bisikletlerinin hızını kesmedi.
HEPİMİZ ÇOK TEDİRGİNDİK İngiltere'de Uluslararası Gençlik Çalışma Danışmanlığı yapan Detta Regan tarafından hazırlıkları iki yıl önce başlayan, Lübnan Devlet Başkanı Emil Lahud'un eşi Andree Lahud, Suriye Cumhurbaşkanı Başar Esad'ın eşi Esma Esad ve Ürdün Prensesi Basma Bin Talal'ın ülkelerinde ev sahipliği yaptığı "Follow The Women For Peace" adlı projenin Türkiye katılımcılarının bütün organizasyonu British Council yürüttü. Türkiye'nin 10 kişilik ekibinde, benimle birlikte fizyoterapistler Hakkı Çamur ve Hülya Kara, kadın örgütü çalışanları Handan Coşkun ve Ayten Yakut, insan hakları üzerine projelerde görev yapan British Council üyesi Esra Çanakçı, çevirmen Işıl Demirkan, İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği'nde görev yapan Taçlan Topal, gençlik örgütü çalışanı Sema Erdoğan ve CNN Türk muhabiri Banu Acun yer aldı. 16 Nisan'da, Diyarbakır, Ankara, İstanbul ve Burdur'dan gelip İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Beyrut'a doğru yola çıkarken, ilk kez böyle bir organizasyonda yer almak hepimizi heyecanlandırıyordu. Dünya kamuoyunun gözünün üzerinde olduğu iki sıcak bölgenin İsrail-Filistin ve Irak'ın ortasında kalan üç ülkede 10 gün kalıp, 5 gün barış için pedal çevirecektik. Hamas lideri Şeyh Ahmed Yasin'in öldürülmesinin ardından yaşanan gerginlikler tedirginliklerimizi artırıyordu. Güvenlik nasıl sağlanacaktı? Bunun dışında yaklaşık 250 kilometre yol kat edecektik ve aramızda bir kişi dışında hiçbirimizin bisiklete binmekle ilgili sıkı bir antrenmanı yoktu. Kadınların rahatlıkla sokağa çıkamadığı ülkelerde, şortlarımızla nasıl bisiklete binecektik? Tedirginliklerin yanı sıra, bütün bu çatışmaların ortasında barış istemenin, içinde bulunacağımız kültürel zenginliğin, spor yapacak olmanın heyecanıyla çıktık yola...
İLK DURAĞIMIZ BEYRUT 17 Nisan'da, ilk durağımız olan Beyrut'tayız... Savaş öncesi Ortadoğu'nun Paris'i denilen Beyrut'un garip büyülü ortamında başladı Ortadoğu maceramız. Diğer ülke katılımcılarından bir gün önce Beyrut'a ulaşmanın avantajını kullanarak, ilk günümüzü şehri gezmekle geçirdik. Bu ufak gezintide yolcuğa çıkarken taşıdığımız kaygılar, yerini hayranlığa ve şaşkınlığa bıraktı. Savaşın izlerinin içinden yeniden doğan Beyrut'ta eskiyle yeni, aynı karede... Ne hissedeceğinizi bilemiyor, bir duvarda topların, bombaların, mermilerin izlerini görürken, arka fonda yer alan yeni binalarda aynı acıları unutmaya çalışan bir halkın azmine tanık oluyorsunuz. Kadınların modern yüzü, ünlü markaların şubeleri, genç sevgililerin sahilde el ele yaptığı gezintiler, gece saat 22.00'den sonra kalabalıklaşan ve hareketlenen sokaklar, barlar... Batılı turistlerin İstanbul'a geldiğinde yaşadığı şaşkınlığı yaratıyor bizde. Organizasyonun Lübnan bölümü The Progressive Youth Organization (İlerici Gençlik Organizasyonu) tarafından yapılmıştı. Diğer ülkelere göre daha politik mesajlar içeren bir program hazırlayan Lübnanlılar, bizi kaldığımız otellere göre ikiye ayırarak, Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra&Chatila Kampı'na ve Khiam Cezaevi'ne götürdüler. Biz Türk ekibi, Amerika, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs ekipleriyle birlikte, bugün müze olarak kullanılan Khiam Cezaevi'ne giden gruptaydık. Eskortlar eşliğinde, küçük bir ülke olan Lübnan'ın neredeyse yarısını katederek, Hizbullah yönetimindeki bölgeden geçip yaklaşık 3 saatte cezaevine ulaştık. Cezaevinin kapısında bizi gençler, bir dönem burada kalanlar, aileleri ve 25 yıldır İsrail'in esiri olan ve 500 yıl cezaya mahkum edilen ve şu anda İsrail'de tutuklu bulunan Samir-Al Kantar'ın annesi Siham Kantar karşıladı. SAVAŞIN ACI YÜZÜ Güney Lübnan'da, İsrail sınırının 6 mil güneyinde bulunan Khiam Cezaevi, 1985 yılından savaşın bittiği 2000 yılına kadar İsrailliler'in esir aldıkları Lübnanlıları alıkoydukları ve sorguladıkları bir kamp olarak kullanılmış. Bine yakın Lübnanlı bu cezaevinde yargılama yapılmadan tutulmuş. Bunların bir kısmına işkence yapılmış, bir kısmı öldürülmüş. İsrail tarafından birçok çocuk ve kadının da esir olarak tutulduğu cezaevi insanın kanını donduruyor. En iyi şartlara sahip odalarda sadece iki yatak, küçük bir tuvalet var. İnsanın oturarak bile zor sığacağı tabutluklar, savaşın acı yüzünü bir kez daha yüzümüze çarpıyor. Cezaevi ziyareti sonrası mülteci kampına giden grupla Saida'da bir araya geldiğimizde, gösterişli bir karşılama ve öğle yemeği bizi bekliyor. Lübnan Başbakanı'nın kız kardeşi ve Saida kentinin Belediye Başkanı Bahiya Al Hariri tarafından davul, zurna ve halk oyunları ekipleriyle yapılan sıcak karşılama hafızamızdaki cezaevi görüntülerini biraz olsun sildi. Hızlı ve yorucu geçen bir günün ardından gece programı da bir hayli yoğun hazırlanmıştı. UNESCO binasında verilen akşam yemeği öncesi konferans salonunda Andree Lahud, Bahiya Al Hariri, bütün katılımcılar ve koordinatörlerin katılımıyla projenin açılış resepsiyonu yapıldı. Açılış konuşmalarına Filistin işgali, Samir-Al Kantar'a özgürlük ve Ortadoğu'da barış taleplerinin iletildiği mesajlar hakimdi.
BİSİKLETLERİMİZLE TANIŞIYORUZ Akşam yemeği sonrası merakla beklediğimiz bisikletlerimizle tanıştık. Kalabalık bir ekibin üç ülkede iki sınır geçerek sürdüreceği 5 günlük etkinliğin teknik alt yapısı oldukça iyi hazırlanmıştı. Alınan güvenlik önlemleri, konaklamadaki konfor, karşılaştığımız misafirperverlikten sonra yeni şaşkınlığımız, teknik hazırlıklardı. Bagajlarımız ve bisikletlerimiz için her ülkeye ayrı bir renk, her katılımcıya ayrı bir numara hazırlayan teknik ekip, bize de bütün program boyunca boynumuza takacağımız ismimizin, numaralarımızın ve rengimizin olduğu yaka kartları verdi.
|