|
|
|
|
|
|
Hıristiyanlığın doğum sancıları
Amerikan sinemasının ünlü oyuncusu Mel Gibson, tutkulu bir Hıristiyan olduğunu da bu filmiyle kanıtlıyor. İsa peygamberin son 12 saatini anlatan filmi, din ve tarihle ilgilenenler kaçırmamalı
Kim derdi!... Amerikan sinemasının büyük starı, özellikle 'aksiyon adamı' Mel Gibson'un inanmış, hatta tutkulu bir Hıristiyan olduğunu, İsa'nın hayatı üzerine hemen hemen tek başına böylesine bir film yapıp bir büyük kumara girişeceğini ve de böylesine başarıya ulaşacağını kim tahmin ederdi? Ama anlaşılan Mel'in filmlerinden belli olmayan bir derinliği, keskin bir inadı ve büyük yeteneği varmış. Aşkolsun!...
"İsa'nın Çilesi" (o yanlış ve yanlış olduğu bağıra-çağıra ortaya konduğu halde hala "Tutku" diyen getirticilere inat, o adı kullanmıyorum), peygamberin son 12 saatini anlatıyor. Tarihi değiştiren ve en büyük dinlerden birini yaratan olaylar nasıl da kısa bir zamana sığmış... Yani, İsa'nın ünlü 'son yemek'ten hemen sonra 12 havarisindan Yehuda'nın ihanetine uğraması, onu hiç sevmeyen ve de dinsel/siyasal otoritelerine karşı bir tehlike gibi gören Yahudi cemaatinin (tarihsel adıyla 'ferisilerin') büyüklerince tutuklanıp Kudüs'teki Roma valisi Pontus Pilatus'un karşısına getirilmesi...
Pilatus'un hem İsa'nın kalabalık yandaşlarının isyanından çekinmesi hem de belki gizli bir Hıristiyan olan eşinin etkisiyle İsa'yı öldürtmeyi reddetmesi... Yahudiler'in ısrarı, Pilatus'un önerisine karşı İsa yerine azılı hırsız Barabba'nın serbest bırakılmasını tercih etmeleri... İsa'nın kamçılanması, çarmıhını bizzat taşıttıkları 'azap yolu'. Sonra, siyah bir kuş gibi gelen ölüm ve hemen sonrası... Kendi adıma, dindar biri olmamakla birlikte, toplumsal bir kurum ya da bireysel bir inanç olarak dini hep önemli saydım ve inanmayanlar tarafından da saygı gösterilip hassasiyetle yaklaşılması gereken bir olay olarak niteledim.
Din üzerine filmler de beni hiç rahatsız etmedi: Ne Hollywood'un ünlü 'Hıristiyan epikleri' ne bir zamanların Türk tarzı 'beyaz filmler'i. Yeter ki bu tür filmler aşırı bir din propagandasıyla insanları laik düşünce ya da başka dinler aleyhine kışkırtmasın, dostluk ve barış yerine düşmanlık ve bölünme tohumları serpmesin... Ama kimi zaman filmler isteseler de istemeseler de buna neden olabiliyorlar. Dünyanın yarısı zaten din içerikli korkunç savaş ve terör olaylarıyla sarsılırken, 'uygar Batı' da bu film nedeniyle sanki birbirine girdi: özellikle filmi Yahudi düşmanı diye niteleyenlerin kışkırtmasıyla...
Ben dinler tarihinin, kutsal kitapların ve din kültürünün insanlığın en önemli yaratıları arasında olduğunu ve temel kitapların okunup bilinmesinde büyük yarar olduğunu düşünüyorum. Bu film, öncelikle insanlık tarihinin en önemli dinlerinden birinin doğum sancıları üzerine bize çok yararlı ve ilginç bilgiler sunuyor. Üstelik Mel Gibson'un tavrı saygı uyandırıcı. Öncelikle, film için derin bir araştırma yapıp tam bir ayrıntı titizliği göstermiş. Başta, o dönem insanlarını sayısız filmin yapageldiği gibi kusursuz bir Amerikan İngilizce'siyle konuşturarak, bir tür kültür emperyalizmine araç olacağı yerde, o dönemin dilleri olan Aramca ve Latince konuşturmayı seçerek... (Film bizde Türkçe, ABD'de İngilizce altyazıyla gösteriliyor)
CESUR GIBSON Daha ötesi, Gibson bize iyi bir sinemacı olduğunu ("Cesur Yürek"ten sonra bir kez daha) kanıtlıyor. Filmin son yemek, İsa'nın mabetteki tutuklanması, kamçılanma ve haçı taşıma, ölümden sonra kopan fırtına ve deprem gibi sahneleri, kolay kolay unutulmaz biçimde belleklerde yer ediyor. Film, belki herkese göre değil. Öncelikle din ve tarih konularına özel bir ilgi duymayan ve de içerdiği aşırı gözüken şiddetten rahatsız olabileceklere göre değil. Evet, şiddet. Ama dinler tarihi zaten gerçek bir şiddet tarihi değil midir? Hepsi de insanlığın en kavgalı, en kargaşa içinde, en karanlık dönemlerinde ortaya çıkan dinlerin tarihi, her zaman kaçınılmaz savaşlar, kıyımlar, şiddet ve kanla yazılmış değil midir?
Özellikle İsa'nin o pasif ve boyun eğmiş çilesinde Hıristiyanlığın kimi temel öğeleri yatmaz mı? İnsanoğlunun maruz kaldığı en büyük işkencelerden birinden geçmiş, bedeni kana bulanmış bir İsa'nın yine de cellatları için merhamet dilenmesi, Hıristiyanlığın temel tavırlarından birine işaret etmez mi? Bu tavrı vurgulamak için o şiddeti olduğu gibi göstermekten başka yol var mıydı? "İsa'nın Çilesi"ni din ve tarih konularına ilgi duyan ve sinemanın bu tür bir işlevi de olduğunu düşünen herkesin görmesi gerekir. İsmi nedeniyle getirticilere kızdık, ama altyazıları -uzmanlara danışarak- hatasız bir çeviriyle bize ulaştırmalarına ve bu arada birçok tarihsel / dinsel ismin gerçek Türkçe'sini hatırlatmalarına da teşekkürler.
|
|
|
|
|
|
|
|
|