| |
|
|
Devletin güvenliği için halkın mutluluğu şarttır!
Sürekli "Bu kafa yapısı artık değişmeli" deriz ya. Aslında Türkiye'de de, dünyada da kafalar değişti. Ama bazı "Baş"lar, değişimi kabul etmemek için direniyor. Bu başlardan bazıları, kendilerini Osmanlı'nın yükseliş dönemindeki Akıncılar zannediyor. Hala fütuhat peşindeler. - Kıbrıs'ı da alırız, Yunanistan'ı da alırız!.. Böyle diyenleri hiç duymadınız mı? Mümkün olsa, "Yunanistan'a vereceğimiz son taviz, Pire Limanı'dır" bile diyecekler. Bazı başlar da, Türkiye'yi Amerika Birleşik Devletleri ile karıştırıyorlar. Ulusal sınırlar dışında "Kırmızı Çizgiler" çekiyorlar. Mümkün olsa, "Neden biz Avrupa Birliği'ne uymaya çalışıyoruz? AB bize uysun" da diyecek bu başlar. Kırmızı plakalı makam araçlarının, tankların, savaş uçaklarının yakıt parasının; IMF'den alınan borçla karşılandığını unutanlar bile var. Türkiye artık yeni bir "Güvenlik Konsepti" oluşturmak zorunda. Bu konseptin (veya anlayışın), bir boyutu, gerçekten "Güvenlik" konusunu içeriyor. Artık Sovyet-Amerikan dengesi ve Varşova Paktı ordularının yarattığı tehdit yok. Yeni "Güvenlik", teröre karşı ulusal ve uluslararası bir cephe oluşturup, önlem almayı gerektiriyor. Dünyayı Doğu'dan Batı'ya ve Kuzey'den Güney'e kesen eksenler üzerinde, tüm devletler, uluslararası terörizme karşı, güvenlik sistemlerini yeniden yapılandırıyor. İstihbarat örgütleri, "Bilgi"yi, konvansiyonel tehditten farklı biçimde de- ğerlendirme çabası içinde. Eskiden, düşman devletin sizin ülkenizdeki gizli-yıkıcı faaliyetine "Beşinci Kol" denilirdi. Şimdi uluslararası terörizmin kendisi, "Birinci Kol." Bunun ne tür tehditler yarattığını, Amerika da, Türkiye de, İspanya da, yaşayarak ve kayıplar vererek gördü... Yeni "Güvenlik Konsepti"nin ikinci boyutu da, "Refah", "Özgürlük", "Mutluluk" üzerinde kurulu. Devletler, artık insanlarını mutlu ve tatminli kılabildikleri oranda, güçlü ve güvenli olabiliyorlar. Terörizme karşı da, bölünmeye ve çöküntüye karşı da, devletin en büyük dayanağı, artık "Halk"tır. Bu çağın insanlarını, "Hikmet-i Devlet" veya benzer kavramlarla, fazla oyalamanız mümkün değil. Öncelikle, alınan kararların ve atılan adımların gerekçesini, halka somut ve açık biçimde anlatmak gerekiyor. İkincisi de, "Devlet böyle istedi" diye, toplumları sürekli yoksulluğa, baskı altında bulunmaya ve kalitesiz bir yaşam düzeyine mahkum etmeniz, zor artık. Bu çağın "Vatandaş"ı, artık hem "Tüketici", hem "Seçmen", hem "Birey", hem "Vergi Mükellefi"dir. "Bu halk bu demokrasiye layık değil, o zaman bu halkı lağvedelim" diyen rejimlerin, Sovyetler'de, Yugoslavya'da, Endonezya'da, Irak'ta ne duruma düştüklerini gördük. Bu gerçeklerin ışığında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına karar almak yetkisine sahip "Seçilmişler"in olduğu kadar, "Atanmışlar"ın da görevi, toplumun refahını, mutluluğunu, özgürlüğünü engelleyecek adımları atmamalarıdır. Örneğin, eğer "Kıbrıs'ta Çözüm", ileride Türkiye'yi siyasal ve ekonomik bunalımlardan koruyacak ve Türkiye uluslararası alemde izolasyona itilmekten kurtulacaksa, Kıbrıs'ta çözüme karşı eylem ve engel koymak, Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek ortama yardım etmekle eşanlamlı olacaktır. Bizden başka kimsenin tanımadığı KKTC'yi sürdürmek, ileride KKTC'den başka kimse ile iyi ilişkisi olmayan bir Türkiye'ye dayanacaksa, bu ciddi bir "Güvenlik Riski"ne yol açacaktır. Yani "Başlar" da, kafalar gibi değişmelidir.
|