Kahramanlık kadınlarda
Handan Öztürk, "Doğu'nun Çıplak Kadınları" kitabında Doğulu kadınlarının ezilmişliğini ve çaresizliğini kaleme aldı
Kadınların intiharları hakkında bir belgesel hazırlamak için araştırma yapmaya gitmişti Batman'a... Çocuk yaşta evlendirilip anne olan, kocasının üstüne getirdiği kumaya katlanamadığı için intihar eden bir kadının evine götürdüler onu.... Gördüğü manzara karşısında Doğu'nun acı çeken, ezilen kadınlarını yazmaya karar verdi. Yazar ve yönetmen Handan Öztürk, "Doğu'nun Çıplak Kadınları" romanını Doğu gerçekleri karşısında duyarsız kalamayarak yazdı; "Kökenlerim Doğulu. Çocukluğum orada geçti. Babam Köy Enstitüsü mezunu, Bingöl'de depreme kadar yaşandı. Roj'un Sonbaharı adlı filmimin ön çalışması için o bölgeye gidip araştırmalar yaptım. Doğu'daki kadınların bir dönem kitlesel intiharları başlamıştı. Ben de bir belgesel yapabilir miyim diye gittim. Bir kadına götürdüler beni Batman'da; üç kere intihara kalkışmış, kurtarılmış, dördüncü kez artık ramak kalmış. 7-8 çocuğun olduğu bir ev. Amcasının oğluna istemeden verilmiş bir kadın. Adam 16 yaşında bir kızı kuma getirmiş. Kadıncağızı konuşturmaya çalıştık ama başını kaldırıp konuşmak istemedi. Bir an kaldırdı başını ve bana öyle bir baktı ki... Dışarıya çıktım ve o belgeseli yapmaktan vazgeçtim. O kırılmalar, ön çalışmalar, çocukluğumdan topladığım şeyler birleşti, kendi içimdeki aynadan yansıdı ve kitap çıktı."
Öztürk, Doğulu kadınların ölümle yaşam arasında bir noktada olduğunu vurguluyor. Doğurganlık özelliğinden kadınların hayata karşı daha duyarlı olduklarını söylüyor. Erkeklerin popüler kültüre yöneldiği bir çağda, toplumsal kahramanlıkların da kadınlara kaldığını düşünüyor; "Kadın doğuruyor ve öldürülüyor, doğuruyor öldürülüyor. Öldürülmenin biçimleri var; faili meçhuller, cinayetler, savaşlar, töreler bitmiyor. Bu öldürme tabii ki erkeği de acıtıyor ama kadını daha çok acıtıyor çünkü doğuran o. Yüreği acıyor ve o yüzden çarkın başına geçmeye çalışıyor. Yavaş yavaş erkeklerin popüler kültüre kaydığı bir yerde kahramanlık kadınlara kaldı."
Kitapta iki ana karakter var. Biri Ali, şarkısıyla herkesi teslim almak ve popüler, sonsuz mutlak popülizmin peşinde koşan Ali... Bir de kahramanlığa soyunan, yüreği acıdığı için elinden geldiği kadar hayata müdahale etmeye çalışan Fatma. Kendi içinde de kadın karakterleri var. Dilan, Dicle... Dicle ölümün, hayatın beşiği olan Mezopotamya'da ölüm kültünün hakim olmasının simgesi... Bu yüzden kendini ölü gibi hissedip, yatakta yatıyor. Ali de bütün dünyayı teslim alacak şarkıyı söyleyerek kahramanı da Fatma yapıyor. Dilan da ölümü seçiyor. Hepsi Doğu'daki eğilimlerin simgesi... Kitapta çok kaba gerçekle fantazi de iç içe; "Kaba gerçeği, fantaziyle kırdım. İki üslubu çarpıştırdım. Bunu çok bilinçli yaptım. Doğu'da da böyle hayat. Onların hayatlarında da öyle hikayeler, dönüşümler duyuyorsun ki..."
Figen Yanık
|