"Tanbur"a adanmış bir ömür...
Hafız Kemal Bey, Osmanlı klasik sanatlarına meraklı, hattatlığı yanında önemli bir bestekârdır da... Kırk yaşına gelmesine rağmen Rauf Yekta Bey'in Çamlıca'daki köşküne giderek ders almaktadır. Bir gün, "kulağı musikiye alışsın" diye beş yaşına gelmiş oğlunu da meşke götürür. Çocuk, tabii biraz sonra sıkılınca da önüne bir tanbur konularak babası tarafından bir arka odaya bırakılacaktır, "Ben gelene kadar bununla oyna, ama dikkat et kırma" denilerek... Bir süre sonra odadan tanbur sesini andıran nağmeler gelmeye başlar. Rauf Yekta Bey, "İçeride kimse yok, tanburu kim çalıyor?" diye sorunca, Kemal Bey "Bizim oğlan olacak" der, "arada bir öyle kendi kendine çalar." Arka odaya geçince bir de bakarlar ki, beş yaşındaki çocuk bir eliyle tanburun tellerini çekmekte, öbür eliyle de perdelerin üzerinde ses aramakta... Bunun üzerine Yekta Bey, hemen odadan çıkacak ve bir süre sonra elinde 50 santim uzunluğunda, göğüs kısmı bir yemek tabağından az büyükçe, fakat perdeleri olmayan bir tanburla dönerek şöyle diyecektir: "Bunu oğlum Ahmet için yaptırtmıştım, ama haylaz, eline bile almadı. Bu tanbur senin olsun! Çalmasını iyice öğren ve iyi bir tanburi olduğun zaman beni hatırla..." Rauf Yekta Bey'in hediyesi tanbur ile musikiye başlayan o çocuk, daha sonraki yıllarda adını Türk musiki tarihine "Ercümend Batanay" olarak kazıyacaktır. Yıllar sonra ise "Bana Ercümend Batanay'ı sorsalar" diyecek ve kendisini şöyle tanımlayacaktır: "Sazında gayet usta, virtüoz, bu işi hakikaten iyi yapan bir insan... Cemil Bey'den sonra bu işi iyi yapmış bir insan..." Bu iki küçük anekdotu, Murat Bardakçı'nın "Tanbura adanan bir ömrün gizli kalmış kayıtları" başlıklı yazısından özetlemeye çalıştım. KAF Müzik, Mehmet Gültekin ve Murat Bardakçı'nın projesiyle bugün adı yaylı tanburla özdeşleşmiş, bu sazın en büyük ve tek üstadı kabul edilen Ercümend Batanay'ın geleneksel mızraplı tanburla icra ettiği 22 eserini "Tanbur" başlığı altında iki CD halinde sevenleriyle buluşturuyor. Batanay'ın hayatı ve eserleri üzerine Murat Bardakçı'nın kaleme aldığı küçük kitapçıkla birlikte üstelik... Batanay, geçmiş yılların konserlerini anarken "Dinleyiciler çok nezihti. Öksürülmezdi bile, sinek geçse duyulurdu, o kadar sessiz dinlenirdi. Herkes kravatla, gömlekle, tam takım elbiseyle gelirdi. Bizler de smokin giyip papyon takardık" diyor ve ekliyor: "Bugün çalsam dinlemezler. Bu nezih grup, o insanlar, göç ettiler, öldüler. Onların çocukları, sonraki nesil, bu adeti benimsemedi herhalde." Doğrudur, hasretle yad edilen o günler geride kaldı. Musikinin adı ve tadı değişse bile Batanay misali ustaların eserlerinin sesi ve ışığı, rengini ve parlaklığını sürdürecek...
|