|
|
|
|
|
Düşler kasabasında iki muhalif farklı konuştu
|
|
Kendisini tüm dünyaya seslenen, tüm rüyaların merkezi sanan o küçük Amerikan kasabasının çok zengin, çok ünlü, kaçınılmaz olarak biraz rüküş ama alımlı ve çekici şöhretleri, bir kez daha bir geceliğine bir araya geldiler. Aralarındaki tüm çekişmeleri, kıskançlıkları, hatta düşmanlıkları bir yana bırakarak, film setleri dışında görmeye bile tahammül edemedikleri rakipleriyle omuz omuza boy gösterdiler. Görgüsüz TV muhabirlerinin yılışık sorularına karşı, üstlerindeki giysilerin ya da (orda ayıp sayılmıyor) kiraladıkları mücevherlerin markasını söyleyerek, kendilerini çokluk sanatsal olmaktan çok dedikodusal nedenlerle ve "Amerikan televolesi" mantığıyla izleyen ülke seyircilerine ve çok uzaktan, Hollywood' u sinemanın Kabe'si bellemiş tüm sinema hastalarına yine bir gecelik bir rüya yaşattılar. Elbette Amerika dışındaki "az gelişmiş" ülkelerin cezası, yine töreni bütün bir gece uykusuz kalma pahasına izlemek oldu!...
Ve böylece, 76. ödüller de sinemanın tarihine yazıldı. Ben tüm olup bitene birkaç küçük gözlem eklemek istiyorum. Öncelikle "Yüzüklerin Efendisi" ni diğer devam filmleriyle, üçleme (veya daha fazlasına) dönüşen filmlerle kıyaslayıp "Niye ilk iki bölümü ödül almadı da bu aldı?" türünden sorular soran meslekdaşlarıma bir cevabm var. "Yüzüklerin Efendisi" bilinen tüm üçlemelerden farklı bir çaba çünkü... Örneğin "Baba" veya "Yıldız Savaşları" gibi, devam filmleri yıllar sonra gelmiş, başta sadece ilk bölümü düşünülmüş filmlerden değil bu.
Tolkien'in dev romanının bir üçleme olmasına baştan karar verilmişti. Filmler aynı zamanda içiçe çekildi, çaba hiç kesilmeden sürdü. Ve ortaya çıkan 9 saatlik dev film üçe bölünüp sırayla gösterildi. Bunu çok iyi bilen Akademi'nin asıl büyük ödülleri ancak üçleme tamamlanınca vermesi son derece doğaldı, hatta gerekliydi.
Ben, Sabah'taki tahminimde 6 temel daldan dördünü bilmiş, yardımcı erkek için Japon Ken Vatanabe demekle birlikte "Tim Robbins sürpriz yapabilir" diye de yazmıştım. Sean Penn'i ise kestiremedim, doğrudur. Çünkü ben onun "Gizemli Nehir"deki oyununu baştan beri çok abartılı buldum. Ama onun, biraz da daha önce aday olup kazanamadığı üç filmin hatırına ödül alabileceğini düşünemedim. "Muhalif" olma meselesine gelince... Hollywood, gerçekten de Bush muhalifi olarak bilinen iki oyuncuya birden ödül vermekle bir hesabın içine mi girdi? Onları sistemin içine mi almayı planladı?
Böylesine büyük bir plan olduğunu sanmıyorum. Ama sonuç buna hizmet edecek. Yine de, Tim Robbins'in ama özellikle Sean Penn'in ona buna teşekkürü abartmadan, sade ve özlü konuşmalarla sahneyi terketmeleri şunu gösterdi: Boşuna muhalif olunmuyor. Sisteme ve hükümet politikalarına karşı çıkmak, zeki ve atılgan bir kişilik gerektiriyor. Penn ve Robbins konuşmalarıyla Hollywood'daki ortalama zeka ve bilgi düzeyinin üstünde olduklarını, rüyalar kasabasının entellektüelleri arasında olduklarını kanıtladılar. Eee, muhalefet de ancak böylelerinden beklenir!
|
|
|
|
|
|
|
|
|