|
|
|
|
|
Dizilerin sırrını açıklıyorum
|
|
Hayatımız yemeklerin üzerine kurulu. Televizyonda büyük reytingler alan tüm dizilere bakın mutlaka yemek masasının etrafında geçiyordur. "İkinci Bahar"da bir kebapçıdaydık, "Asmalı Konak"da yemek masalarının yanına bir de mutfak görüntüleri eklenmişti. "Çocuklar Duymasın" da akşam yemekleri ve kahvaltılarda buluştuk... Türk milletine mi özgü bilinmez, içimiz açılıyor sofraları görünce. "Oğlum donat şu masayı gözümüz gönlümüz şenlensin" diye bitiremeyeceği kadar yemeği ısmarlayan sadece Türkler midir sizce? İş, sosyal hayat, özel hayat hep yemeklerin etrafında şekilleniyor. Kendi adıma öğlen iş yemekleri, akşam "Hadi sevgilim beraber güzel bir makarna yiyelim" randevusu, gece yarısı atıştırmaları... Yani sadece mısır yemek için sinemaya gittiğimi bilirim ben. Hikayelerimiz yemeklerimizde gizli. Babam asla fırında makarna yemez örneğin, lise yıllarını hatırlattığı için. Annem mantı sevmez, çünkü hep yanlış servis etmişler, küçükken yoğurtsuz yedirmeye çalışmışlar. Yemek ayırmam ama iyilerinin yanında kötü anıları çağrıştıranları da vardır.
*** *
Yemeklerin bir hikayesi olmalı, inanın. Yani yaptığınız her yemek üstünde konuşturmalı. Sıradan olmamalı. Dünyadaki yeni akım bu. Ünlü aşçıların yazdığı yemek kitaplarında sadece tarif değil, yemeklerin hikayelerini de bulabiliyorsunuz. Şimdi "Olur mu canım?" diyenleri duyar gibiyim. Yani örneğin kapuskanın ya da kuru fasulyenin nasıl bir hikayesi olabilir ki? Kuru fasulyenin sadece bir tarifi vardır! Yanılıyorsunuz. Önemli olan ne yaptığınız değil onu nasıl yaptığınız. İçine sizden bir şeyler katmanız şart. Elimde Prof. Dr. Arman Kırım'ın yeni kitabı var. Hani şu mor inek Arman Kırım... Kitabın ismi "Tazesi Makbuldür."
Kendi hikayesini anlatıyor Kırım, çocukluğunu, ODTÜ anılarını, dünyanın dört bir yanında gezdiği ülkeleri... En önemlisi de hislerini anlatıyor. Niye hala kıymalı yumurta yiyemediğini, Paris'te et yerine koç yumurtası ısmarladıktan sonra ne yapacağını şaşırdığını paylaşıyor. Bir de dünyanın en ünlü ve en pahalı restoranlarından Nobu'nun sahibiyle bir yemek sohbetine esprili bir dille değiniyor, "Nobuyuki-San anlatıyor, Arman-San habire hesap ödüyor." Başladığınızda bir çırpıda okuyacağınıza eminim. Birçok sayfada gülümsüyorsunuz. Kendinizden bir şeyler bulacak, ortak noktalar yakalayacaksınız. Arman Kırım'ın çok da ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir çok fikri var kitapta, "Penne Alla Turca" adı altında. Ne diyor Kırım?
*Son zamanlarda İstanbul'da gelişen kebapçı restoran tarzı tamamen bir Türk tarzıdır ama buna evrensel bir isim vermek, örneğin Turkish Grill demek gerek.
*Türk mutfağı temel olarak çok zengin bir mutfaktır ama çoğu kimsenin böbürlene böbürlene zikrettiği gibi dünyanın en zengin üçüncü mutfağı değildir.
*Evlerde yediğimiz gerçek ev mutfağı ancak ve ancak esnaf lokantalarında ve sadece öğle yemeklerinde yenilebilir olmuştur. Akşam yemeği için gidebileceğimiz kolalı masa örtüleri ve peçeteleri olan bölgenin en iyi şaraplarını içeren bir mahzeni bulunan ve yabancı misafirlerimizi göğsümüzü gere gere götürebileceğimiz gerçek Türk restoranı kaç tane var? Hiç.
*Türk aşçısının geliştirileceği gerçek Türk lezzetlerinden oluşan üst düzey, çok nitelikli, çok sıra dışı ve dünya çapında bizim ülkemize merak uyandıracak bir mutfak kültürünün yaratılması şarttır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|