|
|
Doğru reklamı anlatan bir fıkra ve bir grafik!
Bazılarına itici gelecek derecede kolay anlaşılır reklamlar var. Hani Dan-Kek gibi... Ya da "Albeni, bahanesi çok!" gibi... Ya da Tansaş'ın TÜBİTAK'ın denetiminde yürüttüğü "gıda güvenliği" kampanyası gibi... Cuma günü Sabah'ın orta sayfasında yer alan Renault Scenic reklamı gibi... Örnekleri çoğaltmak mümkün. Reklamların en kolay ve ekonomik yoldan hedeflerine ulaşmaları ile 'ses getirir ve konuşulur' olmaları arasındaki bağı düşünüp dururum. Geçen hafta iki değerli dostumdan konu ile ilgili duyduğum iki ilginç yaklaşımı sizlere aktarmalıyım. Biri Doğuş Grubu'nun üst düzey yöneticisi ve Tansaş ile Garanti Sigorta ve Emeklilik Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar'dan diğeri de reklam piyasasında şu sıra adından en sık söz ettiren Serdar Erener'den. (Bu arada Erener, Sinan Çetin'in film fabrikası Plato'nun kadrosuna 'Yönetmen Yazar' olarak katılmış. Hayırlı olsun!) Aclan Acar bir fıkra anlattı. Şöyle: Adamın biri büyük bir ayakkabı mağazasından içeri girer. Karşısına iki kapı çıkar. Soldakinin üzerinde "Erkek ayakkabıları" sağdakinin üzerinde ise "Kadın ayakkabıları" yazmaktadır. Adam soldaki kapıyı açıp girer. Karşısına bu kez üç kapı çıkar... Soldakinin üzerinde "Spor", ortadakinde "Günlük", sağdakinde ise "Gece şıklığı" yazmaktadır. Adam ortadaki kapıyı açar girer, karşısına iki kapı çıkar: Bağcıklı bağcıksız... Bağcıklıyı tercih eder adam. İçeri girdiğinde yine iki kapı ile karşılaşır: Kahverengi siyah! Adam üzerinde siyah yazan kapıyı açar. Biraz sıkılsa da, işler kolaylaşıyor, diye düşünür. Bir de ne görsün. Karşısında üç kapı daha: 39-41, 42-44 ve 44+... Birinci kapıyı hışımla açar ve karşısına devasa bir salon çıkar. Raflar... Raflar... Raflar... Fakat hepsi boştur rafların... Ortalıkta tek bir ayakkabı yoktur... Adam soluk soluğa aynı yolu geri gelerek yöneticiyi arar ve bulur. Başından geçenleri bir bir anlatır ve sorar: "Yolun sonunda ayakkabı falan bulamadım, bu nasıl iş?". Yönetici biraz da gururla soruyu soru ile yanıtlar: "O mühim değil beyefendi. Sistemimiz nasıl ama?"... Serdar Erener ise bir toplantıda tahtaya kocaman bir grafik çizdi. Grafiğin bir ekseninde ilginçlik ve konuşulur olmak vardı. Diğerinde ise hedefi 12'den vurmak. Serdar soruyordu: "Bu grafiğin neresinde olmak istersiniz?" Ben reklam veren olsam, tabii ki 2 numaralı hanede olmak isteyeceğimi düşündüm. Ancak onu yakalamak her zaman kolay değil. "O zaman ikinci tercihin ne olurdu", diye düşündüm. Mantıken 1 ve 4 arasından birini seçmem gerekiyordu. Cevabım netti: Tabii ki, 1 numaralı hane! Pekiyi, şimdi size soralım: Çoğunluk reklamlar hangi hanede sizce?.. Bu grafiği kesip masanın bir köşesine iliştirmek, arada bir bakmak iyi gelir... Ve sormak: Nerede olmak istiyorum; aslında neredeyim?...
|