| |
|
|
Nihayet önümüzü görebiliyoruz!
Türkiye'ye yerleşmiş, İsviçreli ve çok varlıklı bir tanıdığım var. İsviçre gibi istikrarlı ve düzenli bir ülkenin vatandaşı olmasına rağmen neden Türkiye'de yaşadığını sormuştum. Şu cevabı vermişti: - İsviçre'de insanın canı sıkılıyor. Yarın da, gelecek yıl da ne olacağın belli. Türkiye ise heyecan dolu. Bir saat sonrasını kestiremiyorsun! Dün okuduğum bir haberle, bu İsviçreli'yi hatırladım. Çünkü Türkiye de, onun söylemi ile "Sıkıcı" bir ülke haline geliyor. Bırakın bir saat sonrasını, 2006 yılının mart ayının 26'sında bile ne yapacağımız, artık şimdiden bilinebiliyor. Ne mi yapacağız? 26 Mart 2006'da, saatlerimizi bir saat ileri alacağız. 29 Ekim 2006'da da, saatlerimizi bir saat geriye alacağız. Evet... "Bu köşe yaz köşesi - Bu köşe kış köşesi" gibi, bu saat yaz saati, bu saat kış saati oluyor. Bunu her yıl yapmaya alıştık. Nitekim, önümüzdeki 28 Mart Pazar geceyarısı (veya yerel seçim sonuçları belli olunca), saatlerimizi bir saat ileri alıp, yaz saatine geçeceğiz. Bu yılın farkı şu. Saat ayarlamaları, Bakanlar Kurulu kararı ile, üç yıllık ilan ve kabul edildi. Bu da, "AB'ye uyum" kararlarının bir parçası. Artık her yıl, "Acaba yaz saati ne zaman başlıyor" diye merak etmeyeceğiz. Elektronik ve mekanikteki gelişmeler sayesinde, 100 yıllığına, saati, yılı, günü ayarlanan kol saatleri var. Böyle saati olanlar, yaz ve kış dönümlerini, şimdiden ilerideki tarihlere göre ayarlayabilirler. Doğa, bu istikrarlı tutumu kabul eder mi, o ayrı bir mesele... Yaz saatine geçtikten sonra kar yağarsa, bizim İsviçreli, belki yine aradığı heyecanı bulur.
|