|
|
|
|
|
|
Metroseksüel değil anticinsiyetçi
Anticinsiyetçiliğin özü erkeğin egemenlik duygusundan vazgeçip kadın erkek ayrımını yok etmesi demek. Bakımlı bir şehir erkeğinin içi değişmediği sürece sıkıntıları değişmeyecektir
Erkeklerin hayatlarını değiştirdikleri sık rastlanır bir durum değil. Metroseksüel konusu böyle bir değişimden bahsediyor. Peki erkekler gerçekten değişebilirler mi? Erkeklerin yüzlerce yıldır toplumsal yaşamda egemen oldukları, içinde yaşadığımız sistemin erkekler tarafından yönetildiği çok önemli bir gerçek. Erkek olmak güce sahip olmak anlamına geldiği için. Güce sahip olan her istediğini yapabildiği için. Erkek olmak aslında beraberinde birçok sorunu da yanında taşıyor. Doğal olarak bu sorunlar günümüz erkeği için değişimi mecbur kılıyor. Erkekler değişimi öncelikle dış görünüşlerinde yaşadılar.
Metroseksüelliğin ortaya çıkışı erkeklerin bir zamanların sert erkek imajını biraz olsun değiştirdiklerine iyi bir kanıt. Ancak bu değişim sadece dış görüntüde yapılmış bir değişim. Asıl önemli olan erkeklerin içsel süreçlerinde yaşadıkları değişim ki; bu ancak anti-cinsiyetçilik ile mümkün. Anticinsiyetçiliğin özü erkeğin sahip olduğu egemenlik duygusundan doğrudan vazgeçip kadın erkek ayrımını her açıdan yok etmesi demek. Bakımlı bir şehir erkeğinin içi değişmediği sürece hem kendi yaşadığı sıkıntılar hem de çevresine yaşattığı sıkıntılar değişmeyecektir. Bu nedenle önemli olan dış görüntüdeki değişim değil içsel değişimdir. Bunun gerçekleşmesi içinse öncelikle erkeklerin o sert ve kırılmaz gözüken kabuklarını kırıp dış dünyayla iletişim kurmaları gerekiyor.
Erkekler yüzlerce yıldır toplumsal birtakım baskılar altında kaldıklarının farkında değiller. Özellikle her zaman kazanmaları gerektiği üzerine söylenen sözler. Asla vazgeçmemeleri gerektiğine dair söylemler, erkekleri sahip olduklarından daha fazla güçlü gözükmeye itiyor. Kendisini karşısına çıkan her tür sorun ve engel ile başa çıkmak zorunda hisseden erkekler eninde sonunda yoruluyor ve tükeniyor. Kendisini sonuca ulaşmak, başarılı olmak ve hiç kaybetmemek zorunda hissedince ne yazık ki tükeniş kaçınılmaz oluyor. Çünkü hayatta her zaman kazanmak, hiç kaybetmemek diye bir şey yok. Zaten bu sonuca odaklanma durumu erkeklerin çoğu zaman süreci görmelerine engel olduğu için erkekler daha çok sorun yaşıyorlar. Günümüz şartları daha çok sürece odaklanma istiyor. Sadece sonuca gitmek ve zirveye çıkıp gücünü ispatlamak modern dünyada yetersiz kalıyor.
ASLA AĞLAMA Erkeklerin üzerindeki en büyük baskılardan biri duygularını gizlemeleri ile ilgili. Doğar doğmaz çevresindekiler erkek çocuğa hep aynı mesajı gönderiyor: "Duygularını sakla." Oysa insan sosyal bir varlık olarak duygusal yanı çok güçlü. Duygularını saklamaya çabalarken birçok erkek kendisine yabancılaşıyor. Sonuçta ortaya duygusal dengesizlik çıkıyor. Bu da doğrudan erkeğin iletişim kanallarını kapatıyor. İlişkiler başta olmak üzere erkeklerin hayatındaki birçok şey duygusal dengesizlik yüzünden sekteye uğruyor. Duygularını zayıf yönü olarak değerlendirdiğinden, asla belli etmemek için çoğu zaman erkekler kırılmayı bile tercih ediyorlar. Bu sert olma çabaları, yumuşamamak için öyle sert noktalara varabiliyor ki eğilmeyen, bükülmeyen erkekler, yıkılmamak, ayakta durmak için kimi zaman her şeyi alabiliyorlar.
ERKEKLİĞİNİ İSPATLA Delikanlı olmak için belirli kurallara uymak gerektiğini her erkek adı gibi bilir. Bir erkeğin erkekliğini ispatlaması sünnet olmasıyla başlar ve hayatın her alanında devam eder. Örneğin, tamirat konusu. Erkekler karşılarına çıkan her şeyle başa çıkma yeteneklerini etraflarındaki karmaşık objeleri tamir ederek göstermek isterler. Böylece yenilmezlikleri her şekilde ispatlanmış olur. Kavga, erkeklerin fiziksel güçlerinin yanı sıra bir başka hem cinsleri üzerinde güçlerini ispat ettikleri son derece özel bir konudur. Erkeklerin bir türlü vazgeçemedikleri bu özellikleri son derece ilkeldir.
Modern toplumlarda insanların konuşarak anlaşması, ne yazık ki bu konuda erkeklik anlayışının önüne geçememiştir. Kuralları koyan, onları uygulayan ve her şekilde kendisini ispatlamak için çaba gösteren erkekler gereğinden büyük bir çabanın ve sorumluluğun altına girdiklerini ve bu yüzden gereksiz yere bir sürü acı çektiklerinin çoğu zaman farkına bile varmazlar. Oysa erkeklerin üzerlerindeki tüm bu baskılardan kurtulup daha özgür olmaları mümkün. Bunun için yapılması gereken ilk şey erkeklik imajını değiştirmek. Hayatın içinde doğalmış gibi duran erkeklik-kadınlık tanımlarını bizler yarattığımız için öncelikle yapay erkek-kadın ayrımını ortadan kaldırmamız gerekiyor. Cinsiyetlerin üzerimize yüklediği rollerin kafalarımızda yarattığı imajların sert yanlarını törpüleyip daha eşitlikçi bir bakış açısı geliştirmek her şeyin tek çözümü. Böylece erkekler daha özgür bir hayata kavuşabilirler, daha mutlu ve sağlıklı ilişkiler yaşayabilirler ve daha iyi bir yaşamları olabilir.
Hayat, kadın erkek ayrımının olmadığı, herkesin insani özellikleriyle hayatın içinde varolduğu bir şekilde yaşanırsa erkeklerin de kadınların da daha az sorun yaşamaları mümkün. Böylesi bir dünya için sadece dış görünüşte yapılan bir takım değişiklikler yeterli olmaz. Önemli olan kafaların değişmesidir. Bunu da ancak anti-cinsiyetçi olmak sağlayabilir. Daha mutlu olmak varken, ne diye daha azıyla yetinelim ki?
Ozanser Uğurlu
|
|
|
|
|
|
|
|
|