|
Kafa karışıklıkları kuşakların hayatını hep yokuşa sürdü
|
|
Her zaman iç ve dış düşman arıyoruz... Menderes ve İnönü'yü, Demirel ve Ecevit'i, düşmanlar mı kavga ettirdi?
Kavram kargaşası, gazeteciliğe başladığım günden bugüne, en fazla takıldığım konular arasında. Antalya'da Topçu Alayı'nda kısa dönem askerlik yaparken, küçük rütbeli bir komutan, hepsi yüksek tahsilli olan bizleri toplamış ve "Kafanızda izdiham olduğu zaman, bana gelin sorun" demişti. Bilmeden "istifham" ile "izdiham"ı karıştırırken, aslında belki doğru kullanıyordu kelimeyi. 12 Mart 1971 askeri müdahale döneminde, "solculuk" en tehlikeli damgalardandı. İsrail İstanbul Konsolosu Elrom öldürülünce, sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı geldi İstanbul'da.
ANTİ KOMÜNİZM Nisan 1971'in son pazar günüydü. Askerler, başlarında subayları, sokakların başlarını tutmuşlardı. Ev ev kitap aranıyor, kitaplığında sol kitaplar bulunanlar, gözaltına alınıp, karakollara götürülüyorlardı. Bir arkadaşım sonra başından geçenleri anlatmıştı bana. Şişli'deki evinin kapısı çalınıyor. İki tane asker ve bir çavuş giriyorlar içeri. Kitaplıktaki kitapları incelemeye başlıyorlar. Arkadaşım olacakları bildiği için, sol yazarların kitaplarını, Marksist literatürü, tavanarasına saklamış önceden. O gün, pekçok kitapsever, evlerinin arka bahçelerinde kitaplarını yakmıştı da. Neyse... Evi arayan çavuş, birden kitaplıktaki bir eseri çekip alıyor. Bizim arkadaşa gösterip, - Bu ne, diye bağırıyor. Bizimki bakıyor kitaba... Amme hukuku profesörü Recai Galip Okandan'ın, Marksizmi anlatmaktan çok, eleştiren kitabı çavuşun elindeki. Başlığı da "Marksizm" kitabın. Cevap veriyor çavuşa, - Bu kitap solcu bir kitap değil. Bu kitap, antikomünist bir kitap!.. Çavuş, doğrulanmanın rahatlığı içinde bağırıyor, - Anti, manti... Komünist ya... Bu yeter. Yürü bizimle geliyorsun. Kavram kargaşasının veya kafalardaki izdihamın bir diğer örneğini de, Ankaralı bir üniversite öğretim üyesi anlatmıştı.
SAKINCALI PİYADE O dönemde, solun tehdit sayıldığı günlerde, bu Ankaralı öğretim üyesi askere alınıyor. "Solcu" damgalı olduğu için de "Sakıncalı Piyade" olarak, uzak bir birliğe veriliyor. Bir açık alanda eğitim gören erlerin arasından geçip, bir çadırdaki takım komutanının önüne çıkıyor. Selam verip, kendini tanıtıyor. Yüzbaşı, bu öğretim üyesinin ismini duyunca, kendisini bildiğini söyleyip, görüşlerini anlatmaya başlıyor. Çadırın önündeki neferi çağırıp, onun elinden M1 piyade tüfeğini alıyor. Sakıncalı Piyade'ye dönüp, "Bu Amerikan ordusu için antika sayılır. Bize askeri yardım diye bu antikaları verdiler Amerikalılar" diyor. Sonra devam ediyor yüzbaşı, - İlerideki tank da 2'nci Dünya Savaşı'ndan arta kalan antika bir Sherman... Bunu da bize yardım diye verdiler. Sakıncalı piyade, bu sözleri duyunca heyecanlanıyor... "İyi yerine geldim. Bizim komutan da solcu" diye düşünmeye başlıyor. O sırada yüzbaşı, geçen bir askeri uçağın sesi duyulunca, onu da açıklıyor. - Bu uçak bir Starfighter... Bunlara uçan tabut denilir. Bunları da Amerika bize yardım diye verdi, diyor. Ve ayağa kalkıp, yumruğunu önündeki masaya vuruyor. Bağırıyor, - Bütün bunların sorumlusu Komünistlerdir! O öğretim üyesi arkadaşım terhis olduktan sonra, 30 yıl önce bana bu hikayeyi anlatmıştı... Ben de "Bab-ı Ali Baskını" sonrasında olanları hatırlamıştım. İttihat ve Terakki'nin üç lideri, Enver, Talat ve Cemal Paşalar, o zamanki başbakanlık olan Bab-ı Ali'yi basıp, Kamil Paşa Hükümeti'ni devirmeye karar verirler. 23 Ocak 1913'te baskın yapılır. Bu sırada, Harbiye Nazırı Nazım Paşa'yı da İttihat Terakki'nin bir tetikçisi vurup, öldürür. Sadrazamlığa, İttihatçılar'ın istediği Mahmut Şevket Paşa getirilir. Birkaç gün sonra da İttihatçılar'ın öldürdüğü maktul Harbiye Nazırı Nazım Paşa'nın cenaze töreni yapılır. Gerisini, Selek Yayınları'ndan (1959) çıkan "Cemal Paşa'nın Hatıraları"ndan izleyelim.
KENDİ ÖLDÜRMÜŞ AMA Cemal Paşa, cenaze törenini şöyle anlatır: "Nazım Paşa'nın cenazesi arkasında, Fransız Askeri Ateşesi, binbaşıya şöyle dedim. - Bakınız aziz dostum. Bu cenazenin yegane mesulu siz Avrupalılarsınız. Miskinlik ve esaretten kurtulup, insan gibi yaşamak için mücadele sahasına atılmış olan Türk milleti hakkında irtikap ettiğiniz haksızlıklar, bu cenazeye sebep olmuştur. Daha bunun gibi nice cenazeler takip edeceğinize, benim cenazemin arkasından da yürüyeceğinize emin olun. Fransız binbaşı maksadımı anlamamış gibi davranarak, izahat istedi. Bittabi nezaketen, Fransız entrikalarını meskut geçerek, İngiliz, İtalyan, bahusus Rus entrikalarından ve bunların memlekette doğurdukları ihtilaflardan bahsettim. Balkan ittifakının da bu entrikalardan doğmuş bulunduğunu, bugün bizi kurtarmak Fransa ve İngiltere'nin en ufak bir işaretine mütevakkıfken, yalnız bundan çekinmek değil, hükümet reisleri vasıtasıyla aleyhimizde galiz laflar kullanmaktan çekinmediklerini ve bu kadar hücumlar karşısında ne yapacağını tayinde hayretler içinde kalmış olan zavallı Türklerin, içeride birbirlerini boğazlamaktan başka ellerinden bir şey gelemeyeceğini, büyük bir hiddetle anlattım."
Görüldüğü gibi, İttihatçılar'ın üç isminden biri olan Cemal Paşa, kendi işledikleri cinayetin azmettireni olarak Batılı devletleri ve Rusya'yı göstermekle, haklı bir savunma yaptığına inanıyordu 1913'te... Şimdi de öyle değil mi? Sanki İnönü ile Menderes'i veya Demirel ile Ecevit'i, Amerika, İngiltere veya Rusya mı kavga ettirdi? Bir kesim aynı komplo teorisini tekrarlar durur... - Saddam'ı Kuveyt'e saldırması için Amerika teşvik etti! Saddam'ın beyninin küçüklüğü veya o beyindeki "izdiham", sanki hiç rol oynamamıştır bu despotun serüveninde.
NASYONAL SOSYALİST 1960'ların başında, Hukuk Fakültesi'nde Talebe Cemiyeti'ni ele geçirmek için "Toplumsal Devrimciler" diye bir grup kurmuş, seçim kampanyası sürdürüyorduk. Fakültenin siyasi ağır topları, 1'inci sınıf öğrencisi olan bu satırların yazarını, kantinde yanlarına çağırdılar. "Castro Nuri" diye bilinen öğrenci lideri sordu bana. - Ne demek toplumsal devrimci? Açıkladım, - Sosyalist ihtilalci demek! Şimdi rahmetli olan Castro Nuri, bu açıklamam üzerine rahatlayıp, gülümsemişti, - Tamam anladım. Ben de sosyalistim. Üstelik nasyonel nosyalistim ben, demişti. Rüzgar gibi geçen yıllar, kafa karışıklığı arasında bizden önceki kuşakları da bizim kuşağı da sürükledi. Her şeyi yanlış anlayıp, kendilerine bakacak yerde hep "iç ve dış düşman" arayan kafası karışıklar, bizden sonraki kuşakların hayatını da yokuşa sürmese...
|