| |
|
|
Bunlar da insan haklarına girer
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuran Türkler'in sayısında patlama var. Geçen yıl, mahkemenin önüne giden 38 500 hak talebinin 7 bin 50'si Türkler'e ait. Yüzde 18 dava oranı ile birinci sıraya yerleşen Türkler'i, yüzde 14 ile Ruslar ve yüzde 13 ile Polonyalılar takip ediyor. AİHM'e gönderilen şikayet konularının, fazlaca "suyuna tirit olduğu" gerekçesiyle mahkemeyi bunalttığı yönünde iddialar ortaya atılıyor. Mesela, İzmirli bir yurttaşımız, selde giyilemez hale gelen pantolonu için belediyeyi dava etmiş. Yerel mahkeme 35 milyon lira tazminata hükmetmiş, fakat bölge idare mahkemesi zararın kanıtlanamadığı gerekçesiyle hükmü bozmuş. Yuttaşımız soluğu AİHM'de almış... Hakkari'de 4 yıl önce, "kaçak olduğu" gerekçesiyle 740 koyununa korucular tarafından el konulan iki vatandaş, zararlarının tazmini için AİHM'e başvurmuşlar. Devlet Hastanesi'nde 11 yaşındaki oğlu yanlış sünnet edilen baba savcılığı başvurmuş. Savcılık takipsizlik kararı verince, baba AİHM'e gitmiş... Mersin Devlet Opera ve Bale'sinde sözleşmeli solist olarak çalışan bir sanatçı 8 yıldır kadrosunun verilmemesi üzerine AİHM'e şikayette bulunmuş... Bu ve benzeri şikayetlerin suyuna tirit olduğunu düşünemeyiz. Yanlış sünnet kusuru, 740 koyun ve 8 yıl kadrosuz çalıştırılmak, insanlar için gerçek mahiyette "haksızlıklar"dır. Türkiye'yi biraz tanıyan bir insan, aslında çok daha fazla ve değişik nitelikte "haksızlık" yaşandığını bilir. İnsan hakları arayışı sadece "işkence ve benzeri" zulümlere karşı yürütülecek değildir. Basit bir örnek: Türkiye'de adaletin geç kalması yüzünden kaç bin alacak davasının, gayrikanuni yollardan çözülmeye çalışıldığını sadece Allah bilir. Karakola başvurduklarında, "kocandır, döver de sever de" denilerek tekrar evlerine gönderine kadınlar AİHM'e gitmeye kalkışsalardı, o mahkeme, bir daha çözülmemek üzere kilitlenir, belki de kendi kendini feshederdi. Hak kaybının veya haksızlığın küçüğü büyüğü olmaz!
|