|
Robin Williams'la tanışmak zor oldu
|
|
BERLİN Film Festivali'nde bu yıl müthiş bir isimle tanışma fırsatı yakaladım. Adımın, "Ölü Ozanlar Derneği", "Balıkçı Kral", "Mrs. Doubtfire" gibi filmlerin unutulmaz oyuncusu Robin Williams'la bir araya gelecek gazeteciler listesinde olması beni inanılmaz heyecanlandırdı. Ünlü aktörle tanışınca ona duyduğum hayranlık daha da arttı.
*** Komedi ve dram ustası
Adeta bir espri makinasını andırıyordu. Berlin Film Festivali'nde bir araya geldiğimiz Robin Williams, sohbet boyunca herkesi gülmekten kırıp geçirdi. Ona hayran olmamak elde değil
Yalnız geçen hafta üç filmiyle küçük ekranı parselledi: "Günaydın Vietnam", "Jack" ve "Robot Adam-Bicentennial Man." Perdede onu en son "Insomnia" ve de "Baskı- One Hour Photo"da görmüştük. Ama çok yakında "The Final Cut", "Noel", "Hours of D" filmleriyle yeniden karşımızda olacak. Evet, Robin Williams'dan söz ediyorum. Onu şimdiye dek hiç bir festivalde görmemiştim. Amerikan sinemasının tüm büyük aktörleri gibi yolculuktan çok hoşlanmıyor, genelde popüler sinema örneği olan filmleri de ona festivalleri dolaşma fırsatını pek vermiyordu. "The Final Cut- Son Kurgu" filmi için Berlin'de olacağını öğrenince, üstelik filmi getirten şirket tarafından özel söyleşi listesinde olduğum bildirilince, üzerine atladım. Ve kader beni onunla yanyana oturttu. Tam 12 gazetecinin katıldığı özel söyleşide, yuvarlak masanın çevresinde iyice sıkıştık ve ünlü aktörün adeta dizine oturmak bana kısmet oldu. Yarım saat süren söyleşide öyle heyecanlandım ki... Düşünün, 20 küsur yıldır hayranı olduğunuz bir büyük isimle yanyanasınız. O sürekli konuşuyor, size adeta ağız açtırmıyor, toplantıyı doğal bir sahneye, bir stand-up gösterisine çeviriyor. Ve sizin gülmekten haliniz kalmıyor...
GERÇEK BİR UZAYLI GİBİ 1952 doğumlu Williams, önceleri ciddi ciddi siyasal bilimler okumuş. Lisede arkadaşları onu "Hayatta başarı şansı en az olan arkadaşları" seçmişler!... Demek o zaman da bugünkü komik, lastik gibi surata sahipmiş. Sonra oyunculuk eğitimi almış. Ama hocası ünlü oyuncu John Houseman onu komediye, stand-up yapmaya teşvik etmiş. Bu alanda çok başarılı olmuş. TV dizisi "Mindy ve Mork" için yönetmen Gary Marshall'la konuşmaya gittiğinde, yerinde duramadığı için Marshall ona oturmasını söylemiş. O da sandalyede başının üzerinde oturmayı başarmış! Ve role seçilmiş. Marshall sonradan "Benimle rol için konuşmaya gelen tek uzaylıydı" demiş! Vaktiyle TRT'nin tek kanallı döneminde bizde de oynayan bu dizideki uzaylı rolü, onu bir anda üne kavuşturmuş. İlk sinema filmi "Popeye"de ise, ünlü çizgi-roman kahramanı Temel Reis'i canlandırmış. Ardından ünlü roman uyarlaması "Garp'ın Dünyası" daki karakter rolü gelmiş.
ALAY ETMEK ONUN İŞİ Williams o günden beri hiç durmuyor. Sinema, TV, stand-up, seslendirme derken sürekli çalışıyor. Şöyle diyor: "En çok para stand-up'tan geliyor. Onu yaparak faturalarımı ödeyebiliyorum. Bu bana filmler için daha seçici olmak ve ancak istediğim rolleri kabul etmek şansını veriyor." Sanatçı tam bir espri makinası. Konuşurken, Berlin'in soğuğundan kimi filmlere her şeyle dalgasını geçiyor: "Burası çok soğuk. Kadınlar hep kürklerle geziyor. Allahtan benim doğal kürküm var." Söylerken de eliyle göğsünü okşuyor!.. Jack Nicholson'un yaşlı bir çapkını oynadığı son filmi, yine onun fırçasını yiyor: "Jack hep yaşlandım diyor ama zampara rollerinden vazgeçmiyor. Hayatta yaptığı en iyi iş bu bence!" Esprilerden fırsat bulup soruyorum: Son yıllarda hep ciddi roller alıyor. Acaba komediden vaz mı geçiyor ve bu tür rollere kategorize olmaktan çekinmiyor mu? "Aslında kompozisyonu seviyorum. Komedi hayatın özü ama dram da eksik değil. Yine de bu tür roller farklı. Örneğin 'Baskı'da tam bir psikopattım, 'Insomnia'da oldukça ürkünçtüm. Ama bu son filmimde sadece saplantılı biriyim." Gerçekten de, gencecik bir yönetmenin, Omar Naim'in ilk filmi olan "Son Kurgu"da müthiş bir performans veriyor Williams... Filmde insanların derisine yerleştirilen bir "çip", onların tüm yaşamını filme alıyor. Sonra o kişi öldüğünde, bu filmler Williams'ın canlandırdığı kurgucuya gönderiliyor. O da tümünü izleyip olumsuz bölümleri çıkartıyor ve ölü için nefis bir "anı filmi" hazırlıyor. Şöyle diyor: "Ben de kendi yaşamımdan kimi bölümleri çıkarıp atmak isterdim. Örneğin, çok içtiğim yılları. Ama doğru dürüst hatırlayamıyorum zaten!"... Willams arada taklitler yapıyor, birden yeni bir filminde söylediği "Hotel California"yı söylemeye başlıyor: "Bu daha çok şarkının Gypsy Kings versiyonu oldu" diyor. Geçenlerde Digiturk'te izlediğim son filmlerinden "Yalancı Jakob"u soruyorum: Niye bu güzel film sinemalara gelmedi? Şöyle diyor: "Amerika'da artık çok az film iyi tanıtılıyor. Birçok film, seyircisine tam erişmeden kaldırılıyor, yerine yüzlerce sinemada çıkan parlak filmler geliyor. "Baskı" için de aynı şey oldu. Ama ben, nasıl iyi insanların ikinci bir yaşamı olacaksa, iyi filmlerin de öyle olacağına inanıyorum. TV ya da DVD sayesinde." Williams iki evlilik yapmış, üç yetişkin çocuğu var. Kızının ve küçük oğlunun baba mesleğini seçtiğini söylüyor. "Karım en iyi seyircimdir. Ama aynı zamanda en acımasız eleştirmenim. Özellikle çıplak olduğumda!" Politika, dünya sorunları, sinema, sanat, onun eleştiri oklarından uzak kalmıyor. Oyuncuların komedi ya da dram aktörü diye sınıflandırılmasına karşı çıkıyor: "Bakın Bill Murray'a. Yıllarca komedi oyuncusu diye küçümsendi ama şimdi birden Oscar adayı oldu." Bir yerlerde okumuştum: "Can Dostum" filmiyle yardımcı oyuncu Oscar'ı alan sanatçı, büyük bir kadirşinaslık örneği göstermiş, Almanya, Fransa gibi ülkelerde kendisini sürekli olarak seslendiren kişilere heykelciğin birer kopyasını yollamış: "Beni popüler kılmak için harcadığınız çabaya teşekkürlerimle" diyerek... O, gerçek bir "Altın kalp" ve insanları mutlu kılmak için yaratılmış sayılı kişilerden biri...
|