İşkence sanığını küreselleşme yakalar

Bitlisli Güldünya'nın "töre" cinayetine kurban gitmesi Türkiye'yi bir kez daha sarsmışa benzer... Halbuki AB'ye uyum süreci olmasa "töre cinayetlerine" ceza indirimini uygulamaya devam ediyorduk.
Yedinci Uyum Paketi "yaşam hakkının töre cinayetinden" önce geldiğini kabul ederek cinayetlere ceza indirimini kaldırdı.
Uzun yıllardan sonra Türkiye'ye gelen İsveç Başbakanı da ayağının tozuyla Başbakan Erdoğan'a "töre cinayetlerini" sordu.
Dirisine sahip çıkamadığımız Güldünya'nın ölüsüne devlet töreni yapmak ve minik bebeğini sahiplenmek, belli ki dünyaya karşı duyulan mahcubiyetten...
* * *
Dünya sadece töre cinayetleri ile uğraşmıyor, işkenceye karşı da dirençli bir mücadele veriyor.
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell 15 Ocak 1991 yılında işkenceyle öldürülen Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Birtan Altunbaş'ın ölümünden sorumlu tutulan emekli komiser İbrahim Dedeoğlu'nun peşine bu yüzden düştü...
Powell'ın mektubu ertesinde ortaya çıkan gerçekler, Türkiye'de "silahlı bürokrasinin" hukukun tamamen dışında, kendi keyfine göre yaşadığını bir kez daha belgeledi.
Mahkeme tarafından aranan ama bir türlü bulunamayan işkence sanığı polis memurunun Sivas Valisi'nin kayınpederi olduğu yazıldı. Son hükümetin bu göreve getirdiği vali, bundan önce de İçişleri Bakanlığı Strateji Daire Başkanı imiş...
Ankara'da oturmakta olan aynı polis memurunun son iki seçimde MHP'den milletvekili adayı olduğunu, seçilemeyince MHP'li Devlet Bakanı Faruk Bal'ın yanında geçici görevle çalıştığını da gene gazetelerden okuduk... ABD Dışişleri Bakanı devreye girmese belli ki, yargılanmakta olan polis memuru gene bulunamayacak ve 2006 yılında dava düşecekti. Polis memurlarının işkenceden yargılandığı davalarda genellikle olduğu gibi...
* * *
Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuksal zihniyetini anlamak için olayı tersine çevirin... İşkenceyi polis değil de, öldürülen öğrenci yapmış olsaydı...
Ya da köylülere dışkı yedirip yargılanmayan, üstelik de sürekli terfi ettirilen subaya aynı şeyi köylüler yapsaydı...
Devlet böylesine aldırmaz durur muydu?
O halde durumu nasıl açıklayacağız?
Yönetilenlere işkence yaparak öldürmek de, dışkı yedirmek de serbest... Tersi olur da "yönetenler" mağdur edilirse, yürürlükteki yasalar ağırlaştırılarak uygulanır...
Halbuki "hukukun üstünlüğü" kavramı, kuralları koyan devletin de o hukuk kurallarına titizlik ile uyması anlamına geliyor...