| |
|
|
Cem Karaca'ya 112 Acil darbesi!..
Yayınım saat 03.00'te bitti. Yorgun bitkin eve döndüğümde sabahın beşiydi. İş manyağıyım ya, oturup bir de baştan sona banttan izlemesem olmaz. Taktım kaseti, seyre daldım. Herhalde 8.00 gibi içim geçmiş. Oracıkta kıvrılmışım ki telefon çaldı. Bin yılın magazin ustası Ahmet Kılıç verdi acı haberi. Verdi, tak diye kapattı hem de. Belli; on saniye daha konuşsa, yaş sümük bir gidecek. Sakin ve olgun Vurgun yedim o an. Daha 3 hafta önce bendeydi. Yayında şarkılar, şiirler söyledi. Sohbetin kralını yapıp gittiydi. Sonra Göksenin İleri aradı. Biz hepimiz BASAD'lıyız ya (Bakırköylü Sanatçılar Derneği) "Kaybımız büyük" dedi. Bildiğimi söyledim şaşırdı. 'Acı haber kardeş; duyulması tezdir' dedim ona. Daha oturamadım evde. Gözümden akan uyku, üzerimden de aktı gitti, ayıktım iyice. Fırlayıp çıktım evden. Bakırköy'e, Tayyareci Sadık Sokak, Karaca Apartmanı'na, yola çıktım. Ben dram manzaraları, göz yaşları, feryatlar bekliyorum ya, yok öyle bir şey. Evde olan 3-4 kişinin hepsi de sakin, olgun, metin... Öbür yarısı İlkim Sonra Cem Karaca'nın eşi; daha doğrusu Cem Abimiz'in "öbür yarısı" İlkim anlattı, Cahit Berkay'la ikimiz dellendik dinleyince. Ambulans gelsin diye 112'yi aramış aramış, sonunda bulmuş İlkim.. Ama telefonu güç bela açan hanımefendiyi olayın aciliyeti konusunda ikna edememiş bir türlü. Bakın detayını dinleyin İlkim'in ağzından: Kimin nabzı atmakta "Sabah vakitleriydi. Hani saat 06.00'larda filandı. Bir hırıltıya uyandım. Baktım Cem mışıl mışıl uyuyor. Nereden geldi bu ses diye dikkat kesilmişken, bir de ne göreyim; Cem'in ağzından böyle pıhtı gibi, pelte gibi bir köpükcük geliyor. Öyle bir telaşlanmışım ki, o kadar hızlı atan benim nabzım mı, onunki mi karıştırdım. Sarstım, seslendim, 'Cem kalk, kalk!' dedim çıt yok. Hemen telefona fırladım. 112'yi çevirdim ki ambulans isteyeyim. Açan yok. Allahım deli olacağım. Bir daha, bir daha, bir daha ve oh nihayet... Evet öyle yapın Açan kadına anlattım durumu. Cem'i söyledim, halini söyledim. Çıldırtacak kadar mat sesiyle soruyor bana kadın: 'Acil mi hamfendi?..' Tekrar ediyorum durumunu. 'Koşun gelin' diye yalvarıyorum. Kadın istifini bile bozmuyor. Tekrar soruyor: 'Emin misiniz hamfendi, acil mi durum. Yürüyerek inebilir mi aşağıya filan?' Dedim ki: 'Kardeşim bak, ya geliyor de, ya da taksiyle filan götüreyim hastaneye.' Ne dese beğenirsin: 'Evet öyle yapın. En iyisi taksiyle götürün siz onu.' Tekrar fırladım Cem'in yanına. Soluk alıyor ama belli belirsiz. Hemen durağı aradım taksi istedim. Yüz yazı yeter mi ona?.. Şoför ne bilsin. Tek başına geldi adam. Ama biz ikimiz taşıyamadık ki onu. Sonra konu komşu kardeşim filan attığımız gibi doğru Bakırköy'de Acıbadem Hastanesi'ne. Ama çok geç, çok çok geç oldu tabii. Hastaneye girdiğinde tamamen durmuş meğer kalbi. Çok uğraştı doktorlar. Yarım saatten fazla kalp masajı yaptılar ama nafile... Cem Baba'yla ilgili yüz bin anı, sevgi öyküsü, şamata, gırgır, hınzırlık paylaşmalarımız mı? Yarın anlatırız be kardeşler. Onu bir iki defa yazmak yetmez ki zaten değil mi?..
|