|
|
|
|
|
Koğuş halıları şimdi mescitte
|
|
Birkaç konservatuvarlı ya da Unkapanı mezunu da var tutuklular içinde. Sesler yanık, eller çalgıcılıkta mahir. Birbirlerine konser verip çalgı öğretmekle meşguller....
Bayrampaşa Cezaevi'nin mescidi boydan boya makine halılarıyla kaplıydı. Şaşırdım sordum;
* Pahalıya gelmedi mi böylesi Savcı Bey? Gülümseyerek yanıtladı Savcı Metin Şentürk: - Biz onlara para vermedik ki Savaş Bey. Hepsi koğuşlardan geldi, konuldu buraya.
* Nasıl yani? Hangi koğuşlardan? Bir dönemde koğuş ağaları halılarla kaplamışlar koğuşlarını. Toplayıp serdik mescidin içine.
DELİ YÜREK EKİBİ Koridorları yürüyüp dolaşmaya devam ettik sonra. Bir kocaman salona girdik hep birlikte. Savcı Şentürk devam etti açıklamaya: - Bakın burası çok amaçlı bir salon. Bazen tiyatro bazen de sinema oluyor. Kimileyin de moral konserleri yapıyoruz burada.
* Sahnede beyaz perde gerili. Sinema dönemi mi şimdi? Evet Hemşo filmi oynuyor. Geçen ay Eşkıya'yı oynatmıştık. Hem Şener Şen geldi hem de yönetmen Öner Vargı. Tutuklular çok sevindi haliyle.
* Demek bu tarz ziyaretler oluyor? Ne güzel... Oluyor elbet. İyi de oluyor moral açıdan. Yine bir başka ziyaret olmuştu geçenlerde. Deli Yürek ekibi konuk oldu bize.
ON SEKİZ BİN KİTAP VAR Savcının gururlanarak anlattığı bir etkinlik de okuma yazma kursları. Bayrampaşa Lions Kulübü'nün desteğiyle bir öğretmen tutulmuş ve bir dershane tefriş edilmiş. Okuma yazması olmayanlar gelip ders görüyor burada. Ve işi söker sökmez hemen kütüphaneye dadanıyorlarmış. Kütüphaneyi de geziyoruz sonra. Tam 18 bin kitap var raflarda. Hepsi de bağış yoluyla gelmiş. Yasal olarak sakıncası görülmeyen her yayını bulmak mümkün. Ayrıca büyük bir keyifle ciltliyormuş bunları tutuklular.
Elimi raflardan birine atıyorum, hoş bir sürpriz... Erdil Yaşaroğlu'nun Komikaze kitabıymış meğer seçtiğim...
LİG MAÇLARI GİBİ Bir başka etkinlik alanı da spor salonu. Savcı Bey diyor ki: - Daha ziyade takım sporlarına yatkınız burada. Yani halter çalışmak isteyen de var ama bunlar bireysel spora giriyor. Biz daha ziyade sosyalliği artıracak, dayanışmayı, paylaşmayı motive edecek voleybol, basketbol, futbol üzerinde duruyoruz. Burada bir maç seyretseniz lig maçlarından farksız kıran kırana ve yoğun tezahüratla geçiyor...
BİR BAKIR USTASI Bir ufak salona girince yaşlıca bir adamın bakır dövdüğünü görüyoruz. Burnunun ucuna düşürdüğü gözlükleri, alnında biriken terleri ve belli ki mahir elleriyle ful konsantre hallerde çalışıyor. Sonra sohbete koyuluyoruz onunla. Adını yazmıyorum, sakıncalıymış çünkü. Burada yaptığı ise aynen memleketinde, Gaziantep'te yaptığı işmiş. Bakır ustasıymış o yani. Yaprak yaprak bakırları alıp oya gibi işliyor; manzaralar, çiçek demetleri, çocuk portreleri yapıyor. Bu arada Atatürk'ün Kocatepe'ye çıkarken ki o ünlü tasviri de işlenmiş dev boyutlu bir bakır levhaya. Bunu seri üretim yapıp her yere satıyor ve cezaevine gelir elde ediyorlarmış.
SANATÇILAR KOĞUŞU Sonra bu Antep'li ustanın da kaldığı sanatçı koğuşuna konuk oluyoruz. Aralarında heykelden, resimden, grafikten, iç mimariden de anlayan akademi öğrencileri ya da mezunları var. Onların çoğu uyuşturucu kullanımından buradaymış. Her yan boya, fırça, tuval, bezir yağıyla dolu. Müthiş güzel çalışmalar var etrafta. Birkaç konservatuvarlı ya da Unkapanı mezunu da var tutuklular içinde. Sesler yanık, eller enstrüman çalmakta mahir. Çoğu ya birbirlerine konser vermekle ya da çalgı öğretip, beste üretmekle meşgul.
MUTFAK ZAMANLARI Bazı koğuşlarda piknik tüpleri var. Cezaevinin verdiği yemekleri ısıtıp, salata da yaparak güzelleştiriyorlar sofralarını. Ben de elimi o işe sokup salata yapıyorum tutuklulara. Sonra yine muhabbet, dertleşme, paylaşma vakitleri. Bir an önce çıkmak hepsinin ortak isteği. Ve ilginç ki hiçbiri suçlu olduğunu kabul etmiyor.
* Ne yani sizi camiden mi alıp geldiler buraya? Öyle değil elbette Savaş Abi ama, biraz daha tolerans istiyoruz devletten.
* İyi de pek çok tutuklunun canını yaktığı, hatta aldığı insanımız var. Onların acılı aileleri, yakınları var. Bak siz hiç olmazsa görüş günlerinde bir araya gelebiliyor ya da telefonlarla filan görüşebiliyorsunuz. Ama evladını yitiren, ana-babasını, kardeşini kaybeden birinin, ailelerini düşünün. Onların toleransı ne olabilir ki?..
|
|
|
|
|
|
|
|
|