Rejim, devlet, halk, vatandaş...
Kar, örtmeye yeter mi? Nasıl olsa kalkacak, akla kara gerilimi yeniden ortaya çıkacak. Türkiye, sadece uyuyan-uyanan jeolojik fay hattının değil, kronik kırıkların da üstünde yolculuk yapıyor. Yerel seçimlerin sonucu ile Avrupa Birliği kaderi, zaten hep ateşte olan gerilimin ne kadar parlayacağını belirleyecek. Yerel seçimde de büyük ihtimalle tek partiliği kesinleşecek, katmerleşecek bir siyasi manzara karşısında... "Boşluk doldurma" gerekçesiyle tavır koymaya hazır olanlar bilenecek. Çengelde asılı bir "demokrasi"!
*** Halk, "iktidar" çıkarıyor... Kendince alternatif görememenin yahut kim bilir, hoşnutluğunun ya da çaresizliğin sonucu, onu "konsolide" edecek muhtemelen. Özellikle merkez sağın halkta yarattığı keskin aşınmanın ve derin öfkenin neticesi, eh merkez solun ufkunun da ancak merkez sağ ya da "merkez sığ" kalabilmesinin de teşvikiyle, iktidar "neymişim" mi olacak? Cüret, kaygan bir zemindir. Cüret ile korku da genellikle ikiz kardeştir. Birbirlerini kışkırtır. Bu ikisi arasındaki hızlı salınımlar baş döndürür, şaşırtır. "Demokratikleşme cesareti" ile cüret-korkunun baş dönmesi arasında, keskin, net kararlar verebilmesi gerek hükümetin. Oysa zaman zaman, parti içi seslere, dışarıdan seslere, medyadaki eleştirilere tahammülsüzlükten özeleştiri yoksulluğuna kadar, temel "demokrasi kültürü" nün henüz yeterince nüfuz etmediği anlaşılıyor. Korkuyu yenecek olan, halk desteğini cürete çevirmek değil, demokrasi kültürü ile demokratikleşme cesaretine çevirebilmektir. Asıl değişim, asıl dönüşümdür.
*** Silahlı Kuvvetler'in üst kademeleri; kendilerini rejime ilişkin birtakım geleneklerin temsilcileri saydıkları kadar, demokratik sürece vurulan darbelerin sadece "demokrasiye yeniden geçiş"i sağlamadığını... Aynı zamanda bu ülke insanlarının düşünce, fikir, tartışma birikimleri ile doğrudan siyasi, sosyal, ekonomik haklarına inmiş balyozların mirasını da aktardığını iyi görebilmeli. "Türkiye'yi gerilemekten koruma" iddiası, otomatik olarak, "Türkiye'yi ilerletme sevdası"na dönüşmüyor. Örneğin, Avrupa Birliği projesi, tüm üyelerin ya da adayların da uyduğu gibi, birtakım "ulusal tavizler" gerektirse de, "zihni ve vicdanı hür"vatandaşların asıl demokrasi ve cumhuriyet değerlerinin içinde güçlenebilmesine... Dolayısıyla, temel hak ve özgürlüklerinin sağlamlaşması sayesinde, iktidar keyfiliklerinin karşısında durabilmesine imkan sağlıyor. Buna her türlü iktidar ve güç dahil. Sonrası, temel şartları ve alanı belirlenmiş demokratik mücadeledir. Siyasi eğilimlerin, ekonomik önceliklerin birbiriyle, hem yerel-ulusal ölçekte, hem Avrupa sahasında demokratik çatışmasıdır.
*** Oysa, "rejimin temel değerleri" iddiasıyla içine kapanmış... Kendisini, sadece stratejik-jeopolitikaskeri bir "bölgesel tesis" düzeyine indirgemiş, muhtemelen salt ABD fırsatçılığının içine yuvarlanmış bir Türkiye'nin, ne ülke, ne devlet olarak bir ufku kalabilir... En önemlisi de, o çoraklıkta "kolayca yönetilen, hükmedilen, kabullenen" bir halk tesis edilse bile, "vatandaş" bitmez. Rejim korunacak diye rejimi ve halkı yiyip bitirmek pek mümkündür. Gördük!
|