|
|
O korsancılar için iyi konuşmuyorlar!
Karşı Pencere'yi henüz seyretmedim. 'Çok iyi' olduğunu duyuyorum etraftan. Sizin bu yazıyı okuduğunuz gün gidip göreceğim. 'Gidip göreceğim' diye özellikle belirttim. Zira Karşı Pencere'nin DVD'si korsan pazarına düşmüş bile. Ferzan Özpetek de bu konuda çok dertli. "Hayır", diyor, "Korsanı çıkmasına artık alıştık da, bari altyazıları doğru tercüme etselerdi"! Karşı Pencere'nin korsan DVD'sinde bambaşka bir senaryo varmış tabii. Senaryo yazarı salakmış, kafayı yemiş gibi bir izlenim çıkıyormuş seyredilince. Altyazılar tahmini yazılmış da... Korsan dediğin nereden bulsun şimdi İtalyanca bilen elemanı. Korsan işi aldı yürüdü biliyorsunuz. Dur durak tanımıyor. Organize bir endüstri oldu. Benim canımı korsan kitap çok yaktı bu yıl. Yüzlerce mail geliyor kitabımı alan okuyucudan. Ama matematiksel bir gariplik var. Yani kitabı alanların hepsi mail göndermiş olsa bile işlem tutmuyor. Meğer çıktığının altıncı günü korsanı satılıyormuş sokaklarda. Hatta kaç kere korsanını getirdiler önüme, imzalatmak için! Çamur gibi, iğrenç bir baskı, berbat kalite bir saman kağıda... Kitabın kanuni olanı da bayağı bir sattıydı. Artık ötekiler ne kazandı onu tahayyül etmek istemiyorum. Bodrum Havaalanı'ndaki kitapçı dükkanında bile korsanı satılıyordu iyi mi? Gözlerimle gördüm! Geçen gün bir arkadaşım elinde bir hediyeyle geldi bana. Vakitsizlikten göremediğim François Ozon'un 'Havuz' filminin DVD'si. Ne sevindim ne sevindim. Filmi koyduk. Görüntü falan gayet iyi. Menü bile yapmışlar. Ama bir tuhaflık var. Film Fransızca dublajlı ve sadece Türkçe altyazılı. Hayırdır inşallah deyip başlattık. Filmin orijinali İngilizce ama, belki bir Fransız kanalından falan kaydedildiği için Fransızca dublajlı. Gerçekten yaratıcılık müthiş. Anladığım kadarıyla Fransızca'nın F'sini bilmeyen, ama hayalgücü geniş bir arkadaşı da oturtmuşlar filmin başına. O da filmin konusunu okuyup tahmini altyazılar oturtmuş. Kendi filmini yazmış, başka bir bakış açısıyla. Üç kuruşluk Fransızcamla benim bile anladığım konuşmalarda, arkadaş döktürüyor. Charlotte Rampling kahve fincanı elinde "Benim yerimde olmak istemezdiniz" diyor mesela. Altyazı: "Bir kahve içip çıkacağım"! Allah müstahakınızı versin. Arkadaşım (bak ismini vermiyorum!) korsan olduğunun farkına varmadan satın aldığını iddia etti. Gerçekten kapak mapak müthiş görünüyor. Ama korsan işte. Geçtiğimiz günlerde Günaydın'da, korsanla ilgili yeni kanunlar çıkacağını söyleyen bir haber vardı. Hem para cezaları, hem hapis cezaları ağırlaşıyor. Ancak, o noktaya gelene kadar başka pürüzler var korsan işinde. Para miktarı öyle büyümüş ki, öyle matbaada fotokopi çekip, sokakta satan üç beş çocuk değil karşımızdaki. Güçlü, paralı ve silahlı mafya. Yayınevlerinin, plak şirketlerinin neler çektiğini biliyoruz. Bazı yerel idarelerin veya bazı emniyet güçlerinin, korku veya "Ne var canım, vatandaş ucuz ucuz alsın" bakış açısı yüzünden işe gereken önceliği vermediğini de... Ayrıca bence terminoloji yanlışımız da var. 'Korsan' deyince insanın aklına tek gözü bantlı, komik şapkalı, çizgili tişörtlü, çengel kollu, sempatik, komik, yarı kahraman bir figür geliyor. Bunlarsa bildiğin adi hırsız. Çete mete yani. Başka terimler bulmalıyız belki. En azından söylentiler çıkarmalıyız haklarında. Ne bileyim "O korsan kitap basanlar için şöyle böyleymiş diyorlar" falan olabilir başlamak için mesela. Hayır bari ikinci kitabı kurtarayım diyorum...
|