| |
|
|
Fareler, insanlar ve hatıralar...
20Aralık 1968... Yani tam 35 yıl önce bugün. Türkçe öğretmenimizi ağlayarak derse girerken görünce telaşlandık. Yakınlarından birine bir şey mi olmuştu? Öğretmen az sonra öksürükle ıslanmış sesiyle fısıldadı; "O öldü çocuklar!.." Ön sırada cırtlaklığı rutinleşmiş iki kız arkadaş hüngürü basıverdi aniden. Tam biz de üzüntü korosuna katılacakken; ikinci cümle hızımızı kesti. "John Steinbeck öldü çocuklar. Öldü O. Bühüüü!.." Tanımadığımız bu garip adlı yabancı her ne hikmetse canımız öğretmenimizi perişan etmişti ölümüyle. Ders sonuna doğru anladık ki: söz konusu ölü, çok ünlü bir romancı, ilaveten öğretmenimizin tapındığı bir edebi şahsiyetti.
Tarihçi ne yapar? "Einstein öldüğünde fizik öğretmenleri de ağlamış mıdır?", "Tarihçimiz Rıfkı Bey; padişah vefatlarının seneyi devriyesinde duaya durur mu?" şeklinde soru-cevap dolu bir teneffüs geçirdikten sonra, coğrafyacı Sema Hanım derse başladı ve biz ölen zatı unuttuk gitti. Lakin ders gününün sonunda Türkçeci'nin öleni çabuk unutmaya hiç niyeti olmadığını en iyi anlayan ben oldum. Okuldan çıkmak üzereyken kolumdan yakaladı ve "Sen edebiyat kolundasın. Fareler ve İnsanlar'ı bul, al, oku, özet çıkar ve bize anlat!" deyip gidiverdi.
Hem okudum hem yazdım Üsküdar Toptaşı'nda dededen kalma ahşap bir yapıda oturuyorduk 68 yılında. Ve bırakın öğretmenin dediği romanı filan, fareler ve insanlar üzerine kendi gözlemlerimi yazsam, kalın kalın 3 kitap rahat çıkardı. Çünkü bizim fakirhanenin ardı önü, tavanı tabanı fare kaynıyordu. Kapanlar kurmak, her bi yana zehir serpiştirmek, mebzul kedi beslemek... Heyhaat!.. Bütün bunlar evimizdeki fareler ve insanları ayırmaya yetmemişti.
Sınıfta anlattım Sonra Doğancılar Yokuşu'na, Gençlik Kitapevi'ne gittik dayımla. Romanı bulduk, aldık. Dün gibi hatırlıyorum verilen 58 lirayı. Dönüş yolunda dayım 58 liralık malzemeye bir zarar gelmesin diye de bizzat kendisi taşıyordu. İtirafta sakınca görmüyorum; ders kitapları ve Teksas- Tommiks'ler haricinde okuduğum ilk kitaptı bu. Ama daha sonraları adımı Kitap Kurdu'na, Profesör'e, Çok Bilmiş'e çıkaracak bir sihirli değnekti adeta. Sayfaları çevirip devirdikçe sanki bir başka aleme ışınlanıp oralarda geziniyordum. İyice hatimleyip sınıfta bir anlatışım vardı ki; sadece 10 almakla kalmayıp, bir bölümünü öğretmenler odasında anlatma onuruyla ödüllendirildim. Aklımda kalanı özetlersem şöyleydi: George ve Lennie çiftlik işçisi sıkı iki arkadaştır. George kavruk, Lennie ise dev cüsselidir. Ancak huyu çocuksudur. Lennie'nin yumuşak bulduğu her şeyi okşama alışkanlığı vardır. İş buldukları bir çiftlikte yakaladığı bir fareyi seveyim derken öldürünce çok üzülür. Ancak birkaç gün sonra bu kez çiftlik sahibinin köpeğini okşarken ölümüne neden olur.
Gel okşa beni Bir gün Lennie'nin yanına gelen patronun çapkın karısı, Lennie'ye: "Benim saçlarım da yumuşak. Gel okşa" der. Lennie söyleneni yapar. Lakin tuttuğu saçı bir türlü bırakmaz. Kadın korkuyla çığlıklar atarak ortalığı ayağa kaldırır. Lennie sinirlenerek ağzını kapatınca da kadın nefessizlikten ölür. Çiftlikteki herkes kaçan Lennie'yi aramaktadır artık. Çocuk ruhlu olduğu için kendini savunması çok zordur. George bu duruma kahrolur. Lakin elinden bir şey gelmez. Gizlice buluştuklarında Lennie hala sahip olacakları evi ve bakacağı tavşanları hayal etmektedir. Derken bir silah sesi duyulur. Lennie çiftlik sahibince vurulup, ölmüştür.
|