|
|
|
|
Devlet, devlete karşı...
Tarih sırasına göre gidelim... KKTC seçimlerinin hemen öncesinde AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunter Verheugen'in verdiği söylenen demeç Anadolu Ajansı mahreciyle gazetelerde yer alıyor. Bu demeç tepki topluyor. AB karşıtları bu tepkiyi sömürüyor. Birkaç gün sonra, demecin Anadolu Ajansı Brüksel temsilciliğince çarpıtıldığı anlaşılıyor. Bunu kim, niye çarpıttı, bu çarpıtmanın üzerine neden gidilmedi, konuşulmuyor. Devlet politikası olduğu söylenen AB üyeliği, devletin resmi ajansındaki bir görevli tarafından sabote ediliyor. Ve ses soluk çıkmıyor.
***
Hemen ardından AB zirvesindeki haber sıraya giriyor. Geçen hafta Brüksel'de yapılan AB zirvesinde Türkiye'yi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül temsil ediyor. Cuma günkü görüşmeler cumartesi günkü iki büyük gazetede, tam da yine KKTC seçimlerinden bir gün önce, "Nereden çıktı Güneydoğu" ve "Bu hesapta yoktu" manşetleriyle yer alıyor. AB'nin "bölücülük" yaptığı ima ediliyor; Güneydoğu'nun ilk kez resmi belgelerde yer aldığı yalanı uyduruluyor. Hangi mekanizma, gerçekleri bu ölçüde çarpıtarak kamuoyunu etkilemeye çalışıyor, anlaşılmıyor.
***
Üçüncü sıradaki "devlet, devlete karşı" anlayışı yine AB zirvesi sırasında ortaya çıkıyor. Dışişleri Bakanı Brüksel'de Türkiye'nin demokratikleştiğini anlatmaya çalışırken, Van Vali Yardımcısı Süleyman Özçakıcı 4. uyum paketindeki değişiklikleri göz ardı ederek, İnsan Hakları Derneği'nin afişlerinde bölücülük yapıldığını iddia ederek ihbarda bulunuyor. Van Sulh Ceza Mahkemesi yasaya rağmen toplatma kararı veriyor. Toplatma kararı Van ile sınırlı tutulmasına rağmen, Emniyet Genel Müdürü teşkilatına afişlerin bütün illerde toplatılması talimatını veriyor. Bürokrasinin AB sürecini torpillemeye çalıştığının ciddi örneklerinden biri de Van'daki bu afiş krizi. Hükümet, Vali Muavini'nin neden böyle bir ihbarda bulunduğu, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu ille ilgili verilen ve yasaya uygun olmayan bir kararı neden anında tüm ülkeye yaydığını nasıl soruşturuyor, ne gibi bir yaptırımda bulunacak, henüz belli değil. Bir yanda yasama, yürütme, diğer yanda onu engellemeye çalışan bürokrasinin bir kesimi... Yukarıdaki örnekler AB'ye direncin bürokrasiden kaynaklanan örnekleri... "Devletin, devlete karşı" duruşunun insanın kanını donduran bir başka örneği ise birkaç gündür konuşulmakta... İlk önce Aksiyon dergisinin işaret ettiği, ardından Milliyet'in iki gün manşete çıkardığı, önceki gün de Yeni Şafak'ta Fehmi Koru'nun altını çizdiği iddialar demokratik bir ülkede seslendirilmiş olsa yer yerinden oynardı. Bizde çıt çıkmıyor. Halbuki son terör olaylarına karışanların hepsinin bilindiği, izlendiği ama son anda etkin bir gücün bu takibin önünü kestiği söyleniyor. Fehmi Koru bu süreci şöyle özetliyor: "İki yıl önce Washington'dan gelen uyarı üzerine Emniyet'in ilgilenmeye başladığı grup, 1.5 yıl önce birilerinin devreye girmesiyle Emniyet'in ilgi alanından çıkarılmış... Emniyet, grubun faaliyetlerinde olağanüstü bir hareketlilik yaşandığını altı ay kadar önce fark edip takip izni için Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne (DGM) başvurmuş ama talebi mahkeme tarafından uygun bulunmamış... Söylenen, daha önce Emniyet'i yakın takipten uzaklaştıranların DGM üzerinde etkili olduğu..." Emniyet bombacıları takip ediyordu ama engellendi iddiası korkunç bir iddia... Susup geçiştirilebilir mi? Anlaşılan Türkiye'de iki devlet var... Biri AB ve hukuktan yana... Diğeri de AB'ye ve hukuka karşı... Böyle birbirinin zıddı iki gücü içinde barındıran bir devletle yaşamak Rus ruleti oynamak gibi... Mermi ne zaman şakağında patlayacak korkusu hiç bitmiyor.
AHMET ALTAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|