|
|
UMUR TALU
Sizden önemli bir ders aldım
Bitkin girilen bir bayram dinginliğinde, sizi sizinle paylaşmak istedim. Hayır, sosyolojik tahlillerle didikleyecek değilim.
Küçük bir örneğin, bana, belki size, ama muhtemelen tüm gazetecilere verebileceği dersi aktarmak derdim.
Dersi veren sizsiniz aslında.
Zaman zaman birinci tekil şahıs kullanmama aldırmayın, olur mu?
****
10 yıl kadar önce, gazete mutfaklarının çeşitli kademelerinde çalışmayı bırakıp sadece yazı yazmaya başladığımda...
Gündelik haber-manşet dili ve telaşından sıyırdığım yüreğimi bir kuyuya özgürce akıtmaya...
Ne hissediyorsam, ne düşünüyorsam, ne öğrenmişsem, neyi sorguluyorsam, neye öfkeli, nasıl sevinçliysem, profesyonelliğin diline esir düşmeden, kuyunun içine salmaya, dipsiz kuyuları karıştırmaya karar verdim.
Bir de söz verdim.
Sözcükler, cümleler, fikirler, aklımın elverdiği, yüreğimin sığdırabildiği ne varsa işte, yazı yazı dökülürken, "okur" olanların sesine ve sözcüklerine de saygılı, dinlemeye, okumaya, cevaplamaya hep açık olacaktım.
O günlerde Milliyet'te faks dışında direkt telefon numaramı koydum Dipsiz Kuyu'ya. Sonra, herkesin yaptığı gibi, mail adresi de eklendi.
Tüm telefonlara cevap vermeye, fakslara yetişmeye, mailleri kısa sürede cevaplamaya çalıştım. Telefondaki sesler hariç, ne bir faksı, ne bir maili, gerçek ya da sanal çöplüklere yolladım.
Ayrılırken de hepsini kolilerle taşıdım.
Sonra Star'da yazmaya başlarken, gazete binasına pek gitmeyeceğim için, aklıma en yaygın ama medyada okur için hiç kullanılmayan iletişim yolu geldi.
Ulaşmak isteyen kapı duvara çarpmamalı, doğrudan karşısında bulabilmeliydi.
Faks ve mail dışında, "cep telefonu" numarası koydum Dipsiz Kuyu'ya.
Bildiğim kadarıyla, Türkiye bir yana, dünyada hiçbir gazeteci cep telefonuyla gündelik erişime açmamıştı kendini. Sanırım hala da öyle.
Çevremden uyarılar gelmişti
İnsanlar istismar ederdi, şeyini çıkarırdı, kimi tehdit eder, kimi telefon sapığım olur, kimi abuk sabuk konuşurdu. Sinir bozardı, vakit bırakmazdı, manyak mıydım ben!
****
Yine de bunu yaptım.
Ve "sizi" daha iyi gördüm, daha iyi tanıdım.
Kendisine güveneni, kendisine gerçekten saygı duyanı, kendisine açık olanı, kendisini dinleyeni, kendisinden bir, iki dakika esirgemeyeni asla istismar etmeyen ve yazıdaki fikrine katılsın katılmasın, hatta isterse öfkelensin, onunla dostça iletişim kurabilen "sizi" gördüm.
Rahatsız etmemek için sadece mesaj atanlar, telefona çıkacağınıza önce inanmayıp sonra mutlu olanlar, karşılıklı seslerinizi saygıyla besleyenler, nadiren, "hiç ulaşılamayan" meslektaşlardan dert yanıp sizden onlara iki çift söz iletmenizi rica edenler, sesini tanımaya, ismini hatırlamaya başladıklarım ve yüzlerini hiç görmemiş olsam da, bir sürü dost işte.
Anamur'dan çoban Ahmet koyunların sesini de dinletti telefonun ucundan, Niğde'den bir küçük çocuğun "sadece merhaba demek" istediği de oldu.
Sesleri değilse bile, mesajları da biriktirdim.
****
Sabah'ta da sütuna cep telefonu numarası koydum. 24 saat açık değil belki, ama gün boyu açık olduğunda ucundayım.
Ve yine kanıtlandı ki, siz, sesli ya da sessiz "bir şey söylemek" istediğinizde, dinlenmeye, anlaşılmaya fazlasıyla layık, hassas ve naziksiniz.
Hiç pişman olmadım ve okura kulak vermeden, cevap vermeden, dinlemeden, karşılıklı gülmeden, dertleşmeden, selamlaşmadan, sözcükleri, sesleri paylaşmaktan kaçınarak yapılan gazeteciliğin, yazılan yazının "gerçekten yazık" olduğu dersini bir kez daha aldım.
Bir devlet büyüğünün aramasındansa, asıl bu seslerle gurur duydum.
Hayatımın en güzel derslerinden biriydi. Hala öğrenmedeyim.
Sağolun.
Mesajlarınız için:
utalu@turk.net
Fax:212 280 05 51 Tel:0 537 660 71 21
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|