|
|
Diyap'ın hayatı roman
Bazı insanlar için "hayatı roman" denir ya... Antakya-Samandağlı Diyap Sakallı da aynen öyle.
- Eee Diyap... Romana nereden başlayalım?
- Sene 1979'du... Yaşım 19'du... Almanya'ya okumaya geldim.
- Ne okumaya?
- Ekonomi... Daha ilk yıl okumayı bıraktım.
- Sonra?
- Paris'e gittim.
- Okumaya mı?
- Biraz okumaya, biraz da... Neyse... Konuyu karıştırmayalım.
- Karıştır, karıştır.
- Biraz da parti göreviyle gittim.
- Ne partisi?
- 13-14 yaşından itibaren solcu derneklerin üyesiydim... Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nin, Berlin temsilcisiydim... Yani eski solculardanım.
- Vurdu, kırdı işlerine karıştın mı?
- Eylem çok... Miting çok... Ama vurdu, kırdı pek yok... Tabii orada, burada sopa yediğimiz de oldu.
İŞKENCE GÜNLERİ
Diyap Sakallı "Alevi kökenli."
Ailesi "sosyal demokrat."
Babası, Samandağ'da çiftçi.
Üçü kız, on kardeşler.
- Eee... Sonra Diyap?
- Paris'te misyon tamamlandı, yine Berlin'e döndüm.
- Sonra?
- 1983'te Türkiye'ye tatile gittim... Ve tutuklandım.
- Ne diye?
- Sebebi malum... Avrupa'da şunu yaptın, bunu yaptın... Sekiz gün işkence gördüm.
- Sonra?
- Sonra bıraktılar ama... Takip ediliyordum... Bir gün köy yolu, tarlaların içi, dere kenarı derken, takipçileri atlatıp, Türkiye'den kaçtım... Ver elini yine Almanya.
İSYAN
Diyap artık "olgunlaşmaya" başlamış.
"Eylemciliği" bırakmış.
Sigara fabrikasında, ampul fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlamış.
- Çalışıyordum ama, olmuyordu.
- Olmayan neydi?
- Çalıştığım yerde bana emir veriliyordu... Bunu kaldıramıyordum.
- Çalışma hayatı böyledir.
- İyi de... Benim de fikrimi sorsunlar istiyordum... Önerilerim vardı... Bazen itiraz ediyordum... Olmuyordu işte.
- Sonra?
- Bir gün isyan ettim... Ne de olsa solcuyuz... İstifayı bastım.
PATATESTEN MÜHÜR
İstifanın ertesi günü, Diyap Sakallı başını iki elinin arasına alır ve kendi kendine konuşmaya başlar
- Lan oğlum Diyap, de bakalım şimdi ne yapacan?.. Kasaplıktan anlamazsın, berberlik bilmezsin... Elinden tek iş gelir... Sahte mühür yapmak... Patatesten mühür yapmak... Afiş yazıp, afiş asmak... Bildiri dağıtmak... Bunlar da karın doyurmaz... De bakalım oğlum Diyap, ne edecen şimdi?
PAPAZIN AKLI
Diyap'ın Almanya'da bir papaz arkadaşı varmış.
- Clause Hebner... Dünya Barış Hareketi öncülerinden... Avrupa'daki barış hareketinin liderlerinden... Eylemcilik günlerimde bildirileri onun kilisesindeki teksirde basardım... Kilisede gizlice afiş hazırlardım.
Diyap, isyan edip, fabrikadan ayrılınca, yine kiliseye gitmiş.
Papazla, şarap içmeye başlamışlar.
Papaz demiş ki "Diyap, sen matbaacı ol."
Diyap'ın tepkisi
- Matbaacılık kim, ben kim?.. Sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Papaz
- Sen çok iyi afiş yazıyor, bildiri hazırlıyorsun... Matbaacılığı kıvırırsın.
DÜŞE, KALKA...
- Sene 1987... Bir bodrum kat... İki masa... Elimde cetvel... Tek başıma reklam ajansı gibi çalışmaya başladım.
- Sonra?
- Gece, gündüz... Düşe, kalka... Kullanılmış bir matbaa makinesi... Çalış Diyap çalış... Geldik bugüne.
DİYAP-2003
Diyap Sakallı'nın ofisi şimdi "iki bin metrekare."
Yanında Alman da çalışıyor, Arap da, Kamerunlu da ve tabii Türk de.
Modern bir matbaanın sahibi.
Yedi yıldır çıkan "Merhaba" dergisi onun.
"Berlin İş Rehberi"ni dokuz yıldır o basıyor.
Fransız Merkez Bankası'nın dergisini de.
Kore, Yemen, Pakistan ve daha sekiz ülke büyükelçiliği "Diyap'la çalışıyor."
"YEMEZLER..."
- Diyap... Alman vatandaşlığına da geçtin mi?
- Yok baba... Dediler ki, Alman vatandaşı olma hakkını kazandın... Gel, senin kaydını yapacağız... Gitmedim.
- Neden?
- Biz Arap'tık, Türk'leştik... Türk'lük yeter... Türk'lükle iftihar ediyorum... Bir de şimdi Alman'laşacak mıyım?.. Yemezler.
- Diyap, Arapça biliyorsun tabii.
- Tabii... Anadilim... Fransızca da konuşurdum ama... Şimdi köreldi.
AH VATANIM, AH!
Diyap Sakallı "Berlin'in önemli iş adamlarından" biri.
Ama aklı, fikri hala Antakya'da... Samandağ'da
- Kırma zeytin nerede olur?.. Güneşte kurutulan salça nerede olur?.. Künefe, içli köfte nerede olur?.. Gözünü sevdiğimin Türkiye'sinde... Samandağ'da olur... Burada mark kazandık, euro kazandık, zengin olduk... Ama Türkiye'ye gideceksin, terbiyeli etle, şöyle güzel bir şiş yapacaksın... Aç yanında şarabı... Acılı ezmeye ekmeği ban... Ah vatanım ah!..
Tutuklunun günlüğü
Diyap Sakallı, "1980, askeri yönetim" döneminde, Türkiye'ye tatile gelip, tutuklanınca...
"Sorguya" çekilir
- Kimsin, necisin?
Diyap düşünür
- Türk'üm desem, dövecekler... Arap'ım desem, dövecekler... Alman'ım desem dövecekler.
Ve kendince bir formül bulur, belki dövmezler diye
- Arap kökenli Türk'üm.
Ve peş peşe iki sert yumruk yer.
Sonra "Türk'üm... Ben Türk'üm" diye bağırır.
Sorgucu
- Ulan iki yumrukla Türk mu oluverdin?
****
Ertesi gün, yine sorguya çekilir
- Mustafa Suphi kim?.. Anlat bakalım.
- Bilmiyorum... Tanımıyorum... Ama sokakta görürsem belki hatırlarım.
- Ulan bilip, tanımıyorsun da, Paris'te ne diye Mustafa Suphi'yi anma toplantısı düzenliyorsun?
İki yumruk daha.
****
Üçüncü gün Nazım Hikmet'i sormuşlar.
Diyap "en iyisi doğruyu söylemek... Böylece dayaktan kurtulurum" diye düşünmüş
- Nazım büyük bir şairdir... Kurtuluş Savaşı Destanı'nı yazmıştır... Dünya ona hayrandır... Ben Almanya ve Fransa'da Nazım'ı anma konferansları düzenledim.
Vay sen mi düzenledin, al sana yine dayak.
****
Diyap Sakallı
- Hey gidi gençlik... Hey gidi eylemcilik... Dayak, mayak yedik ama... Ne güzel günlerdi onlar?.. İnsan, memleketinin dayağını bile özlüyor bazen.
Havaalanında eylem
Diyap Sakallı yaz tatiline İzmir'e gelmiş.
Lufthansa ile.
"Gerisini" o anlatsın
- Uçak Alman, Fransız, Amerikalı dolu... Türk olarak iki çocuğum, eşim ve ben varız... Havaalanında pasaportunu gösteren geçti... Sıra bize gelince... Polis, pasaportlara baktı... Sonra nüfus cüzdanlarımızı istedi... İşte o anda kafam attı... Ne de olsa eski eylemciyiz ya.
****
- Memur bey, nüfus cüzdanlarını göstermiyorum.
- Yanınızda mı yok?
- Hayır, cebimde... Ama göstermeyeceğim.
- Neden?
- Yabancı, pasaportunu gösterip, Türkiye'ye giriyor da, ben pasaportu gösterince kendi vatanıma neden giremiyorum?
- Nüfus cüzdanını göstermezsen, seni geldiğin uçakla geri yollarım.
- Gücün yetiyorsa yolla da göreyim... Ben Türk vatandaşıyım... Bu da pasaportum... Yabancının pasaportunu beğeniyorsun da, benimkini neden beğenmiyorsun?
Ve kavga çıkmış.
Müdürler gelmiş.
****
- Diyap, sonra ne oldu?
- Dediler ki, hakkında işlem yapacağız.
- Sonra?
- Ne isterseniz yapın dedim... Karakol, tutuklama bana vız gelir... Eski eylem günlerimi hatırladım... Direndim.
- Sonra?
- Dediler ki... Uzatma... Nüfus cüzdanını gösteriver... Veya, "nüfus cüzdanım yanımda yok" de... "Var ama göstermem" diye aksilik etme... Ben de dedim ki "Vallahi de, billahi de nüfus cüzdanlarımız yanımda... Ama yabancıdan istemediğinizi, benden neden istiyorsunuz?.. Yabancıya 'buyrun, hoşgeldiniz' diye saygı gösterirken, bana neden hakaret ediyorsunuz?"
- Sonra?
- Sonra pes ettiler... Sen ne aksi adammışsın dediler... Ve ben de vatanıma girip, tatilimi yaptım.
****
- Diyap, gerçekten sen aksi bir adam mısın?
- Yok be baba... Gelmişiz 44 yaşına... Yabancı turist, ülkeme beş yüz euro bırakıp, dönüyor... Ben gelmişim, on beş bin euro bırakmaya... Doğduğum toprakta, ikinci sınıf insan muamelesi görünce, kendimi sandım 19 yaşındaki eylemci Diyap... Ve direnişi başlatıverdim işte.
Baldız hanımın hamamı
Önce elektrik direğinde "hamam" yazısını gördük.
Sonra "sokağın başında... Duvarda."
Biz "Berlin'deki matbaa sahibi Türk'le... Samandağlı Diyap Sakallı ile" buluşacaktık.
Onun "binasına" girdik.
Baktık, binadaki işyerleri ile ilgili tabelalar arasında yine "Sultan Hamam" tabelası.
Asansöre binip, üçüncü kata çıktık.
Diyap Sakallı ile sohbet ettik.
Ayrılırken sorduk
- Bu binada hamam mı var?
- Evet... İkinci kat hamamdır... Türk hamamı... Berlin'de çok tutuluyor.
- Kim açtı?
- Benim baldız.
- Adı?
- Yasemin Taşev... Ailesi işçiymiş... Annesi öldü... Babası Türkiye'ye döndü. Yasemin 7 yaşından beri Almanya'da... Evliydi, ayrıldılar.
- Hamam ne zaman açıldı?
- 1999'da.
- Hamam kaç euro?
- 14 euro... Bu parayı veren isterse üç saat kalabilir.
- Bütün gün açık mı?
- Tabii... Bir gün erkeklere... Bir gün erkek, kadın karışık... Geri kalan beş gün sadece kadınlara... Karışık günlerde Türk kadınları da geliyor... Bazen, pala bıyıklı Türk erkekleri de... Çaktırmadan, Alman kadınlarını dikizliyorlar.
Sonra Diyap "size bunları ne diye anlatıyorum" ki dedi
- Bizim baldızı arayalım... O anlatsın... Siz de hamama bir girin... Keselenin... Rahatlarsınız.
Telefonu çevirdi, "baldız hanım dışarıdaydı."
Ayrıca...
O gün "Cumaydı... Hamama sadece kadınlar alınıyordu."
Diyap başladı gülmeye
- Eeee, ne yapalım, şansınız yokmuş... Bugün Diyap'ın bıyıklı resmini çekmekle yetineceksiniz... Eğer bugün karışık gün olsaydı, asıl resmi hamamda çekerdiniz.
- Diyap, sen karışık günlerde hamama gidiyor musun?
- Gitmek mesele değil de... Baldız, bunu bizim hanıma söyleyince, haydi ayıkla pirincin taşını.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|