|
|
EMRE AKÖZ
'Düello serbest bırakılsın!'
Devlet Bakanı, AKP'li Kürşad Tüzmen ile CHP'li milletvekillerinin tartışması... Birbirlerine 'Dışarı çık da hesaplaşalım' filan demeleri Yavuz Donat'a 1920'de önerilen ama reddedilen 'Düello Yasası'nı hatırlatmış. O yasanın zamanında reddedilmesi bizim kültürümüze uygundur.
Çünkü Çetin Altan'ın defalarca yazdığı gibi, Türk kültüründe düello yoktur, pusu kurma vardır. Siz bakmayın 'cesaret mesaret' diye atıp tutanlara. Kimse hasmıyla 'eşit koşullarda' karşılaşmaz bizde. Pusu kurar, arkadan vurur, öldürür.
Tabii tersini de düşünenler var. Şimdi size 'Düello Serbest Bırakılsın' başlıklı bir yazıdan bölümler aktaracağım. 1994'te yayınlanan bu yazıyı, bugün yayın yönetmeni olan bir gazeteci kaleme aldı. Başlıyor
****
Derin bir nefes alın ve şöyle bir düşünün Bugüne kadar herhangi birini öldürmek istediğiniz oldu mu?
"Evet oldu" diyenler, lütfen yazının devamını da okusunlar. Onların hoşuna gideceğini tahmin ettiğim bir teklifte bulunmak istiyorum
Düello serbest bırakılsın.
(...)
Şu anda itiraz seslerini duyar gibiyim. İnsan yaşamına son vermeye kimsenin hakkı olmadığı, düellonun cinayet anlamına geldiği gibi argümanlar art arda sıralanabilir.
Bu bir bakış açısı sorunu. Şu cümleye inanarak büyüdük "Her hayat kutsaldır ve yaşamaya değer."
Hayır, ben hiç de öyle düşünmüyorum. Her hayatın yaşanmaya değer olduğu görüşünde değilim.
Bence ancak ve ancak onurlu bir hayat yaşamaya değer. Onursuz bir hayatsa, olsa da olur, olmasa da. Hatta olmasa daha iyi olur.
(...)
Cinayeti kınıyorum. Ancak düellonun cinayet olduğunu da düşünmüyorum.
(...)
Düello, adaleti sağlamanın, daha doğrusu bir erkeğin onurunu korumasının yegâne yoludur. Birini öldürmeyi neden düşünürüz? Eğer sadist, manyak ya da vampir değilsek, ona çok kızdığımız, onun onurumuzu kırdığını, hiçe saydığını düşündüğümüz içindir.
Burada yanlış anlamaların önünü kesmek için bir parantez açıyorum Onur ile ego birbirine karıştırılmaması gereken iki kavram. Yani egomuzun yara almasıyla onurumuzun yara alması birbirinden çok farklı.
Örneğin bir kadının, sizi değil de bir başkasını tercih etmesi onurunuzu değil egonuzu zedeler. Oysa sizinle birlikte olan bir kadına yönelik bir saldırı, sizin onurunuza yöneliktir aynı zamanda.
Hiçbir mahkeme kararı insan onurunu tamir edemez...
(...)
Günümüzde ahlakla birlikte onur duygusu da ortadan kalkıyor. Giderek daha az sebeple onurumuz kırılır hale geliyoruz. Yani giderek daha onursuzlaşıyoruz. Ve bence hayatımızın değeri de azalıyor.
İşte düello bunun için lazım. Bizlere onurlu bir hayatın değerini hatırlatmak için.
****
Nasıl? İlginç bir yazı değil mi?
Ciddi mi? Yoksa kara mizah mı yapıyor? Ben onu bilmem Bakış açısına göre değişir! Tabii bir de yazarın kendisine sormak gerekir. (Bakalım kim olduğunu tahmin edebilecek misiniz?)
Onlar evleniyor... Ben izliyorum
Biliyorsunuz frenklerin 'reality show' dediği 'Ben Evleniyorum' adlı bir program var. Gelin ve damat adayları birbirini tartıyor. Sonunda bir çift oluşacak ve evlenecekler.
Bu ve benzeri programlar kıyasıya eleştiriliyor Kimine göre değerler böyle yozlaşıyor... Kimi bu programlarla dünyanın acı gerçeklerinden ve ciddi sorunlarından uzaklaştırıldığımızı ve uyutulduğumuzu iddia ediyor...
Bunlar yanlış saptamalar değil. Ancak doğrulukları, makul oluşları 'bakış açısı'na bağlı. Olup bitene başka pencerelerden de bakılabilir.
'Ben Evleniyorum'un ilginç noktalarından biri kadınların ve erkeklerin, genel 'kadın' ve 'erkek' anlayışına neredeyse bire bir uymaları. Hani 'kadınlar şöyledir', 'erkekler böyledir' filan deriz ya... Sonra da birileri çıkıp 'Böyle genellemeler yapmak doğru değil' diye itiraz eder ya... Meğer bal gibi yapılabilirmiş! Kaprisiyle, kavgasıyla, dedikodusuyla olanlar istatistiklerle uyumlu.
Bence programda değerler hiç de yozlaştırılmıyor. Tam da eş bulup evlenmeye ilişkin mevcut kentli değerlerini görmekteyiz bu programda.
Güzel mi? Yakışıklı mı? Beni beğendi mi? Ailesi nasıl? Yalancı mı? Ciddi mi? Uyumlu bir evlilik olur mu? Bu 'temel' soruların cevabını arıyor yarışmacılar. İyi de hemen tüm evlilikler için geçerli değil mi bu sorular?
Uyutulma meselesine gelince... Ne yani 'Türkülerimiz' ya da 'Adım adım Anadolu' türü programlar çok mu farklı? O programlarda nasıl 'Irak Savaşı', 'işsizlik' ya da 'sokak çocukları' gibi sorunlar konuşulmuyor... Nasıl ekran başındakiler insanların hoşça vakit geçirmesi amaçlanıyorsa... 'Ben Evleniyorum'da da öyle oluyor...
****
Yakın tarihlere kadar eş bulma kaygılarının aldığı biçimleri romanlardan, filmlerden, tiyatro oyunlarından öğrenirdik. Şimdi TV'den izliyoruz. Hem de canlı canlı!
DOĞRUSUNU BEN SÖYLEYEYİM
Mehmet Barlas'ın dünkü yazısından iki cümle 1) (Geçenlerde Emre Aköz ile...) "Düşünce Tarzanlığı yapıp daldan dala atladık. Aramızda eksik olan sadece Jane'di." Bir ormana iki Tarzan fazla gelir. Türkiye denen cangılda 'sesini geniş alanlara duyurma' açısından Tarzan ben olamayacağıma... Ve de üçlüden bir tek Jane eksik olduğuna göre... 'Çita'lık da bana düşmüş! 2) "Sonra o anlattı, ben dinledim..." Kesinlikle öyle olmadı! O anlattı ben dinledim; ben dinledim o anlattı. Basın tarihini yazacaklara not düşmeyi görev bilirim.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|