|
|
EMRE AKÖZ
Bunun nesi 'Yılın fotoğrafı'?
Efendim dünyanın en önemli haber ajanslarından biri olan Associated Press'in yetkilileri bir araya gelmiş. Bakmışlar, tartışmışlar ve Boston Herald gazetesinin foto muhabiri Kuni Takahashi'nin 7 Nisan 2003'te Irak Savaşı'nda saptadığı bu görüntüyü 'Yılın Fotoğrafı' ilan etmişler.
Ben de diyorum ki Bu fotoğraf, bu ödüle layık değil.
Sebebini anlatayım...
Bir fotoğrafın ödül alması için (teknik özellikler haricinde) iki ölçüt vardır (1) Ya insanın evrensel duygularına hitap etmeli... (2) Ya da tarihi bir anın şahidi olmalı.
****
Örneğin şu anda İstanbul'da sergisi süren Robert Capa'nın 'Vurulan Asker' ('Death of a loyalist soldier') fotoğrafı gelmiş geçmiş en önemli savaş fotoğraflarından biri sayılır. (Geçen gün burada yayınlamıştık.)
Niye? Çünkü Capa'nın 'yapıtı' yukarıdaki iki ölçütü birden içinde barındırır. Hem genel olarak 'savaşta ölüm'ün dehşetini, üzüntüsünü, dramını yansıtır... Hem de özel olarak 'İspanyol İçsavaşı'nı gözlerimizin önüne getirir.
****
AP'nin seçtiği fotoğrafta ise bu iki özelliği de bulamıyoruz. Ne evrensel bir duyguyu yansıtıyor, ne de tarihe tanıklık ediyor. Alt tarafı askerler, telaş içinde "Go! Go!" diye bağırarak, bir köprüyü ele geçirmeye çalışıyor ki bu bir tatbikatta da olabilir; çünkü ne bir ceset var çevrede, ne de bir yaralı... Ayrıca olayın geçtiği yerin Irak olduğuna dair en küçük bir işaret dahi göremiyoruz. Bu fotoğraf son 10 yılda dünyanın herhangi bir yerinde çekilmiş olabilir.
****
Bence Irak'ta olanları anlatan görüntü bir 'savaş fotoğrafı' değil. Bir TV haberi... Hatırlarsınız Amerikalılar dev bir Saddam heykelini vinçlerle filan devirmişlerdi. Hatta heykel yıkılmış ama onu tutan kalın demirler yüzünden yere düşüp parçalanmamış, sadece öne doğru eğilmişti. Çevredeki Iraklılar da terliklerini çıkarıp diktatörü 'dövmüşlerdi'.
Harika bir mizansendi! Adeta bir 'müsamere' görüntüsü. Her şey simgesel, her şey sahteydi Olayı Amerikalılar organize etmişti... Meydanda büyük ve coşkulu bir topluluk yerine üç beş yüz Iraklı vardı... Gerçek Saddam ise henüz yaşıyordu...
Nerede coşkuyla, hınçla ve hatta hayatını tehlikeye atıp direğe tırmanarak Nazi bayrağını indiren İkinci Dünya Savaşı kahramanları... Nerede bu ciddiyetsiz, samimiyet fukarası 'postmodern' şaklabanlık!
Promosyonun gazına gelmek
Size bir soru...
Fabrikanızda bir mal üretiyorsunuz. Diyelim ki bir tür gazoz... Promosyon yaparak satışları artırmaya karar verdiniz.
Promosyon kampanyanız iki ayaklı... Müşteri içtiği gazozun kapağına bakacak ve (1) Ya bedava bir gazoz daha kazanacak... (2) Ya da özel işareti olan 5 kapak biriktirip üzerinde markanızın amblemi olan bir bardağa para vermeden sahip olacak.
Farz edelim ki bu kampanya için 50 bin bedava gazoz vermeye hazırlanıyorsunuz...
Ve işte sorunuz
Bedava gazozları kampanya süresinin başlarında mı, ortasında mı, yoksa sonunda mı dağıtırsınız? Yani içinde 'Bedava' yazan kapaklar hangi aşamada piyasaya sürülür?
Doğru cevap 'Kampanyanın başında!'
Bir 'kola' firması bu kampayanın aynısını düzenledi. İlk günlerde 3 bedava birden kazandık. Heveslendik. Oh ne ala memleket. Bir kola fiyatına iki kola içiyorsun...
Sonra bedavalar küt diye kesildi. Bol bol '5 kapağa bir bardak' yazısı çıkmaya başladı.
Ve bizde jeton düştü... İyi numara değil mi? Bedavaları baştan dağıtarak müşterinin ağzına bir parmak bal çalıyorsun. Hevesleniyor. Bu arada sen bedavalara son veriyorsun. Ama müşterinin ilgisini kesmemesi için '5 kapak' numarasını sürdürüyorsun.
Doğrusunu isterseniz benim mesleğim pazarlamacılık filan olmadığı için yukarıdaki soru hiç aklıma gelmemişti. Ama insan yaşayarak öğreniyor işte.
'Ucuz olsun, şık olsun'
Eskiden sık kullanılan bir deyiş vardı. Sanırım İngiliz kökenlidir "Ucuz mal alacak kadar zengin değilim." Yani ucuz mal; dayanıklı olmadığı, çabuk eskiyeceği için, aslında uzun vadede daha pahalıya geliyordu. Lafın yerlisi de şöyledir "Pahalıdır, vardır bir hikmeti; ucuzdur, vardır bir illeti."
Gayet mantıklı değil mi?
Ancak bu sözün, modanın daha yavaş değiştiği ve üst sınıflara has bir etkinlik olup halka inmediği bir döneme ait olduğu ortaya çıktı.
Bakın tekstil sektöründen Karamancı Holding'in yöneticisi İrfan Ergun ne demiş "İnsanlar, özellikle de gençler artık 5 yıl kullanılacak çok sağlam giysiler istemiyor. Hoşlarına gidecek bir ürünü, makul fiyata alıp 2-3 ay kullandıktan sonra, onu bırakıp yenisini almak istiyorlar. Üretici için artık sürat, esneklik ve küçük seriler önemli." (Meral Tamer, Milliyet, 19 Ekim).
Acaba diyorum bu trendi şu cümleyle formüle edebilir miyiz "Pahalı mal alacak kadar demode değilim."
'MÜZMİN' NE DEMEK?
Arada sırada hafızamızı tazelememiz gerekiyor. Kendimden bilirim Bir kelimenin anlamını fi tarihinde öğrenmişimdir. Ancak zamanla, ben fark etmeden, zihnimde bir anlam kayması olur. Kelimenin tanımı sanki 'kendiliğinden' değişmiştir. Bu yüzden, nispeten az kullanılan kelimelerle karşılaşıldığında üşenmeyip sözlüğe bakmak gerekir. Örneğin "müzmin" 1. Eskimiş, üzerinden zaman geçmiş. 2. Eskiyerek yerleşmiş (hastalık). Müzmin bekar Yaşı kemale ermesine rağmen hiç evlenmemiş ya da evliliğinin üzerinden çok uzun zaman geçmiş kişi.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|