|
|
Ah sol ayağımız
"Şimdi birleşme zamanı" diye yazıyordu salonu kaplayan dev afişte. Genel Başkan da bu sloganı tamamlıyordu "Şimdi bütünleşme dönemi..."
CHP'nin 1 Temmuz 2001 Pazar günü yaptığı Olağan Kurultay'dan söz ediyoruz.
O ne bitmez tükenmez "bütünleşme" uğraşıydı öyle.
Çünkü bir öncesinde, 3 Ekim 2000 tarihindeki kurultayda (CHP'nin yüzde 8.7 oyla tarihinde ilk kez barajın altında kaldığı seçimin ardından Baykal'ın istifa edip yerine Altan Öymen'in geldiği dönemi izleyen, Deniz Bey'in güçlükle katlandığı bir yıllık inzivasına son veren büyük kongre) yumrukla karışık kükreme yükselmişti kürsüden
"CHP birbirinden nefret eden insanlar konfederasyonu olamaz..."
Baykal'dı bu cümlenin sahibi.
Ancak Baykal ve arkadaşlarının silindir gibi geçtiği o iki kurultay bile temizleyemedi CHP'deki hizipleri. Biçilenlerin yerini yeni küskünler, yeni muhalifler aldı.
Neden? Cevabı basit; hep dışa değil, içe dönük iktidar mücadelesine öncelik veya ağırlık verildi.
Yakın geçmişte bu gezintiyi yapmamızın nedeni, ne Baykal'a yüklenmek, ne de "CHP hizip kavgalarıyla uğraşmaktan ülke sorunlarına eğilecek zaman bulamaz" yaygın kanısına el vermek.
O yüzden bu hafta yapılacak Olağan Kurultay öncesi "Parti yönetimi seçimi çarşaf listeyle mi yoksa blok listeyle mi yapılsın, CHP Genel Başkanlığı yarışı herkese açık olmalı mı, yoksa kafasına esenin ortaya çıkmasının önü kesilmeli mi" tartışmalarına girmiyoruz.
CHP'nin görevi
Çünkü CHP'den beklediğimiz çok daha önemli bir görev var. Hatta görevden de öte bir misyon...
3 Kasım 2002 seçimleri gösterdi ki, Türkiye de Batı ülkeleri gibi, biri merkez sağda, diğeri de merkez solda iki büyük partiye dayalı, onların ötesinde birkaç küçük parti ile çağın evrensel duyarlılıklarını ana eksene oturtan hareketlerin (sahi bizde niye Yeşiller Partisi yok) bazen barajı aşacakları, bazen de parlamento dışı muhalefeti oluşturacakları sisteme gidiyor.
AK Parti, siyasetin satranç tahtasındaki bu yeni oluşuma göre mevzilenme iddiasıyla hamlesini yaptı Kimliğini "Muhafazakar Demokrat" ilan ederek ve bu ideolojk kovanın boş peteklerini hızla doldurmaya çalışarak, siyasal yelpazenin merkez sağına oturmak istediğini -hem de iddialı bir biçimde- ortaya koydu.
Yine Batı'dan yola çıkarak sağlıklı olduğunu, istikrarın güvencesini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz bu modelin Türkiye'de de oturması, sistemin sol ayağına bağlı.
Bu da CHP'ye tarihindeki en ağır sorumluluklarından birini yüklüyor.
Ve bu iş o kadar kolay değil. Cesaret istiyor, yürek gerektiriyor.
Yeni vizyon gerek
Zira bu ne ülkeyi yadırgayacağı kalıplara dökmenin (Yeni Sol'u ülke koşullarına uyarlamadan aynen benimsemeye kalkmak gibi) beyhude çabalarına benzer, ne de ideolojik suyu bulanık (Anadolu Solu gibi) söylemlerle günü geçiştirmeye...
CHP, sistemin sol ayağı olacağına göre (Küsurat sol partilerin -kızmasınlar- asla barajı aşma şansları ya da olasılığı yok), belki gelecek, belki de ondan sonraki seçimde iktidara gelmeye mecbur, hatta mahkum.
Alternatif olabilmenin yolu da tutarlı dünya görüşü ve inandırıcı ve çağımız gerçeklerine uygun program oluşturmaktan geçiyor. Tıpkı İngiltere'de Blair'in, Yunanistan'da Simitis'in, Almanya'da Schröder'in yaptığı gibi.
Biz CHP'nin sorunun değil, çözümün bir parçası olmasını istiyoruz...
Mesajlarınız için:
esafak@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|