|
|
Özal geleceği görmüştü
AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'a göre Özal yaşasaydı köşkü bırakıp, AK Parti'nin aynısı bir parti kuracaktı. Fırat'a göre Özal Anadolu'yu gezmeye hazırlanıyordu. Tarihte herhalde CHP'den başka muhalefetteyken oy kaybeden başka bir parti daha yoktur, kendilerini halkın üzerinde görüyorlar
Dengir Mir Mehmet Fırat, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, aynı zamanda partisinin kurucu üyesi. Mehmet Fırat, aslında Mersin doğumlu ama babasının "memleketinizi unutmayın" baskısıyla doğum yeri Kâhta olarak geçiyor. Bütün aile politikacı. Dedesi birinci mecliste görev almış, amcası Demokrat Parti'nin kurucularından. Fırat üç kez seçime girmiş, hepsinde de 20-25 oyla kaybetmiş. Tam siyaseti bırakma karar aldığında kendi deyimiyle ummadığı bir zamanda milletvekili olmuş. Adalet Partisi'nden sonra bir süre Çiller ile çalışan Fırat kan uyuşmazlığı nedeniyle DYP'yi bırakıp bu sefer Erbakan'ın yanına geçmiş. Hukuk fakültesi mezunu olan Fırat, 30 yaşında cüppesini hakime fırlatıp avukatlığı bırakmış. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ile partisini, CHP'yi ve kendi siyasi çizgisini konuştuk.
ÇİLLER HALKTAN KOPUKTU
* DYP barajın altında kaldı kalalı hemen herkes Çiller'e ateş püskürmeye başladı, birçok gizli konu ortaya döküldü. Siz de mi Çiller yüzünden DYP'den ayrıldınız?
-Çiller ile kan uyuşmazlığımızın olduğu doğrudur. Zaten o dönemde sadece partiden ayrılmayı değil politikayı da bırakmayı aklıma koymuştum. Çiller elit bir tabakadan geliyor, DYP ise toplumun alt kademelerine dayanan siyasi bir harekettir. Elit tabakadan gelen, hayatında hiçbir sıkıntı çekmemiş, rahat imkanlarla yaşamış, okumuş bir insanın DYP'yi yönetmesi mümkün mü? Ama ben DYP'nin baraj altında kalmasının sorumlusu olarak Çiller'i görmüyorum.
* Bütün parti yönetimi mi suçlu?
-Tek bir kişi suçlu, o da Süleyman Demirel'dir. Demirel son derece oportünist davrandı. O güne kadar belli bir kitlenin liderliğine soyunmuş bir insanın "Ben arkama bakmam" demesi olur mu? O, kendisine inanan insanları bırakarak gerçekten de arkasına bakmadan köşke çıkmıştır. Ayrıca Çiller'in önünü açan da kendisidir. Demirel davaya ihanet etmiştir, o bakımdan onu hiç affedemem. Bir mevkii için arkadaşlarını ve önderi olduğu toplumu terk etmiştir.
SUÇLU SÜLEYMAN DEMİREL
* Bu yüzden mi Cumhurbaşkanı adayı olmuştunuz?
-Demirel'i affedemediğim için herhalde. O zamana kadar hiç karşısına çıkamamıştım, aday olarak çıktım. Hakikaten benden sonra bir çok aday çıktı. Bugünkü Cumhurbaşkanı karşısında o desteği bir Cumhurbaşkanı'na vermek gerekir miydi onu düşünmem lazım.
* Yani ne demek istiyorsunuz?
-Bunu Bektaşi'nin şarabı test etmesine bağlıyorum. Birinci şarap çok kötüymüş, tükürmüş. "İkinci şarabı dene" demişler, "Bundan kötü olabilir mi?" diye test etmeyi reddetmiş. Herhalde ben de öyle yaptım ama mutlaka ikinci şarabı denemek lazım.
* DYP'den ayrıldıktan sonra Erbakan'ın yanına geçtiniz. Ciddi bir çizgi değişikliği değil mi?
-O şu. Ben tabii ki din ekseninde politika yapılmasına karşıyım. DYP'de kalıp Milli Selamet'e katılmayışımın nedeni bu. Üç şeyin politikadan uzak tutulması gerekir. Cami, okul ve kışla. Politika bunları hemen bozar ve eritir.
* Erbakan'ın söylemleri içinde bazı davranışlar günah ya da sevap diye tanımlanıyordu.
-Bunu da doğru bulmuyordum. Ben partiye girdiğimde Refah Partisi bir yenilenme sürecine girmişti. Sağ partilerden büyük transferler oluyordu. Ama o dönem laikliğin sadece devleti ilgilendirdiğini, fertlerin laik olmayacağını bir türlü anlatamadık.
* Fert niye laik olamaz?
-O dönem devlet kendisine yeni bir din yaratmaya çalıştı, bu yanlıştı. Toplumun temel ihtiyaçlarıyla çatışarak toplumu bir yere getirmek mümkün değil. Din adamları ve devletin kademeleriyle toplumun inançlarını geliştirebilir, onları aydınlatabilirsiniz. Ama inançları ortadan kaldırarak bir yere varmak mümkün değil. Özel hayatlarındaki inançlarına karışırsanız ortaya kaos çıkar. Örneğin 60-70'li yıllarda ben gençlerde uyuşturucu kullanımını hatırlamıyorum ama 80 sonrasında patlama var.
* Uyuşturucunun patlaması sadece inançların kaybolmasına mı bağlı?
-Ben bunu Özal'a bağlıyorum. Özal bir çok yenilik, ekonomik liberalizm getirmiştir ama siyasi liberalizmi getirmemiştir. Dolayısıyla insanlar birbirlerini yemeye başlamışlar. Bütün insanları karanlık bir odaya toplayın, kapatın kapıları pencereleri "Ne yaparsanız yapın deyin". Olur mu bu? Eskiden bir insanı tarif ederken çok iyi namuslu, ahlaklı denilirdi 80 sonrasında ise insan parasıyla ölçülür oldu.
* Kim güçlüyse kim devlete yakınsa zenginleşmeye başladı, siz de eski bir politikacı olarak bunları yaşadınız tabii...
-Tabii. Benim siyasi liberalizm olarak düşündüğü şey o karanlık odada yanan ışıktır. Gücün kaynağı para ve paranın kaynağı sorulmuyor. Eğer güçlü olan güçsüz olanın elini cebine atıp boğazına sarılabiliyorsa işte demokrasi orada devreye giriyor. Bir bakıyorsunuz oyunun kuralı böyle değil, tamam çalışabilirsin, kazanabilirsin ama zor kullanıyor ve hukuk kurallarını ihlal ediyorsan orada ben sana müdahale ederim. Rahmetli Özal da aslında bunun farkına vardı, geleceği görmüştü.
* Köşkten inip siyasi parti kurma isteğinden mi bahsediyorsunuz?
-Kesinlikle. Eğer ömrü vefat etseydi Cumhurbaşkanlığı'nı bırakacak, siyasete atılacaktı. Anadolu köylerini gezmeye hazırlanıyordu. Getireceği yeni siyasi parti bugün AKP'yi oluşturan düşüncelerle olacaktı. Ömrü yetseydi AKP'nin aynısını o kuracaktı. Yani siyasi liberalizm getirecekti. Demokrasinin, hak ve özgürlüklerin önemli olduğu bir hukuk devleti hayalindeydi.
* Peki ya din konusu ne olacaktı?
-Biz müslümanız, son din, son peygambere sahibiz. Dolayısıyla yeni bir dinin oluşması mümkün değil. Toplumun yeniden eski haline getirilmesi eski değer yargılarına sahip olmasının sağlanması acaba mümkün olabilir miydi? Bilmiyorum.
* Bir taraftan da adalet sistemi işlemiyor. Örneğin siz 30 yaşındayken cüppenizi hakime fırlatıp avukatlığı bırakmışsınız.
-Hukuk gerçekten de çok önemli. Beni o gün isyan ettiren konular şimdi de devam ediyor. 95 seçimlerinde fark ettiğim çok önemli bir şey vardı. İnsanlar aç ve işsizdi ama hak ve özgürlüklerin peşindeydiler.
DARBEYİ ALKIŞLADILAR
* Ne gibi?
-Aş vereceğiz, iş vereceğiz deyince çok alkış alıyorduk ama sizin hak ve özgürlüklerinizi koruyacağız, bir hukuk devleti yapacağız dediğimizde ortalık alkıştan inliyordu. Maalesef şimdiye kadar insanların önüne iki şık konulmuş, ya canın ya hakların denilmiş. İkisi birden asla önerilmemiş. Bu ülkede 11 Eylül günü insanlar ölürken eleştirenler, 12 Eylül günü darbeyi alkışlamışlardır. Dolayısıyla insanlar "Özgürlüklerimden ve hukuk devleti isteğimden vazgeçiyorum yeter ki canımı koru" noktasına gelmişlerdir.
* Bu kadar baskı altında bir millet miyiz? Kendi hak ve özgürlüklerimiz için başkaldıramıyor muyuz?
-Ancak beyninizi kullanıyorsanız bir devrimi gerçekleştirebilirsiniz. Yoksa kabaca güç kullanmak zaten eşkiyalıktır. Bir devrim yaratmak hak ve özgürlüklere sahip olmak için genç beyinler lazımdır, Jean Jacques Rousseau'lar lazımdır. Türk toplumunda hiçbir zaman bu yaşanmamıştır. Osmanlı döneminde dahi değişim hiçbir zaman aşağıdan gelen taleple gerçekleşmemiştir.
* Dışarıdan gelen baskılarla mı olmuştur?
-Kesinlikle. 1999 öncesi hükümetleri düşünün AB'ye girme nedeniyle yapılan yasal değişiklikler için yapılan konuşmaları incelerseniz görürsünüz. "E tamam insan hakları şunu bunu kaldıralım ama bizim de özel şartlarımız var" Mesaj çok açık.
* Ne demek bu mesaj?
-Bunun tercümesi şudur, benim insanım insan değildir. Yani Alman ve Fransız gibi değildir. Benim insanım suratın atılan tokattan, tükürülmekten anlar. Geçenlerde CHP'li eski bir büyükelçinin televizyonda söylediklerini duyunca tüylerim diken diken oldu. "AK Parti iyi niyetli değil, AB bizden uyum paketinin tamamını istemiyor, niye hepsini yapıyorlar?" dedi. Düşünebiliyor musunuz kendi insanına siz buna layıksınız diyemiyor. CHP kafası bu.
CHP BENCE EYE YALIYOR
* Nasıl bir kafa bu sizce?
-CHP'nin geçmişine baktığımız zaman, özellikle İttihat ve Terakki düşüncesinden gelmiş olanlar kendilerini elit bir tabaka olarak kabul ediyorlar. CHP kendisini bir toplumu idare edebilmek için tanrısal güçler tarafından gönderilmiş olarak görüyor. CHP'liler kendilerini bir lütuf olarak görüyorlar. Yani insanların içinden gelmemişler, kendilerini hep yönettikleri insanlardan üstün görmüşler. Bu zihniyet hala devam ediyor. 1950 DP hareketi işte buna karşı yasal bir ayaklanmadır. Çünkü maalesef bizim vatandaşımız gerçekten de haksızlığa karşı direnmesini beceremiyor. Genleri öylesine bastırılmış ki. Tam bir korku toplumu.
* Söz CHP'den açılmışken, bugünkü muhalefetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yumuşak olduklarına dair eleştiriler alıyorlar.
-Çok kaba bir misal vermek istiyorum. Anadolu'da bir deyim vardır. Kedinin diline eye sürmek diye. Kedi eyeyi yaladıkça o kanın kendisinden geldiğini fark etmezmiş. O eyeden geliyor diye yaladıkça yalarmış ve sonrasında çok kan kaybettiği için ne olduğunu anlamadan ölürmüş. CHP bence eye yalıyor. Tarihte muhalefetteyken oy kaybeden başka bir parti daha yoktur.
BAYKAL OY KAYBEDİYOR
* Oy kaybettiklerini nereden biliyorsunuz? Onlar da AK Parti için aynısını söylüyorlar.
-Bakın hükümetin işi zordur. Toplumun her kesimini memnun etmek kolay değil. Sizden şikayetler olması mümkün ama muhalefet böyle değildir. Hükümetin yanlışlarını dile getirir, bunu halka anlatır ve savaşım verir. Ama çözüm önerisi de getirir. Sen eğer çözüm üretmeden eleştirirsen artık insanlar şunu düşünüyor, "Bu muhalafet değil başka bir şey yapıyor." Biz çok ciddi kamuoyu yoklamaları yaptırıyoruz. Çok enteresan iktidar partisi yükseliyor ve muhalefet düşüyor. Seçim olsa barajın altında kalabilirler.
* Sizce iyi bir şey mi, CHP gibi köklü bir partinin ya da bu siyasi çizginin yokluğu?
-Hayır kesinlikle değil, hiç istemem. Ama gidişat onu gösteriyor. Zaten bunun ilk sınavını yerel seçimlerde verecekler. O sınavdan sonra, CHP'de hareketlenmeler olabilir, kendi bünyesinde bu tohumu taşıyor.
* Derviş'ten mi bahsediyorsunuz?
-Onu düşünmüyorum. Başka hareketler olabilir. Türkiye'nin en büyük eksiği gerçek anlamda bir sosyal demokrat muhalefettir. CHP daha çok nasyonel sosyalist bir yapıyı andırıyor. Ayıp bir şey değil, ama "ben buyum" diyeceksin. Baykal oy kaybediyor.
Muhafazakârlar partiyi değil AK Parti onları değiştirecektir
* CHP'nin siyasi çizgisinin göründüğü gibi olmadığından bahsettiniz. Paki ya AK Parti? Siz hangi çizgiye doğru gidiyorsunuz? Parti kuruluşunda masanın etrafında oturan insanlardan biri olarak size soruyorum o günle bugün aynı mı?
-Kesinlikle aynı değil kabul ediyorum çünkü herşey gelişiyor. Biz de kendi içimizde olup biteni tartışıyoruz. Biz ilk defa bir ideoloji olarak muhufazakar demokratik kavramı ortaya getirdik.
* Dünyada bunun örnekleri var ama değil mi?
-Tabii var ama bu orada duracağımız anlamına gelmiyor. AK parti bir kitle partisi olma yolunda.Daha çok muhafazakar liberal demokratçı olarak tanımlıyorum. Düşünsenize sosyal demokrat kimliğiyle bu partide rahat edebilen insanlar var.
* Peki ama AKP'nin tabanındaki muhafazakarlar bir süre sonra kendilerini rahat hissedecekler mi?
-Hepimizin değişik siyasi kimliği vardı. Kimliğimizi dışarda bıraktık ve yeni elbise giydik. İlk başta yabancılık çekebilirsiniz çünkü içerde sizden olmayanlar var. Bu süreç onların tanışmasını sağlayacaktır. İnsanlar partiyi değil, parti onları değiştirecektir.
* Ya lider Faktörü? AK Parti bir lider partisi mi?
-Lider partisi olmaz, Genel Başkan Partisi olabilir çünkü liderlik seçimle olmaz. Ama Tayyip Erdoğan'ı soruyorsanız, işte karşınızda doğal bir lider var. Erdoğan müthiş bir rüzgar.
* Bunun riski yok mu?
-Olmaz olur mu? Tayyip Erdoğan'ın yükü çok daha ağır. Çünkü toplum kendisine umut bağlamış. Dünyanın hiçbir yerinde altı ay önce kurulan bir siyasi parti seçime bu kadar teşkilatlı giremedi.
YARIN
* AK Parti uyum yasalarını yeterince uygulayabiliyor mu? Anayasa'yı değiştirmek için hazırlıklar var mı?
* İmam Hatip'lilere sınav hakkı tartışması ne olacak?
* Irak'a asker gönderme konusunda hükümetin bundan sonraki tavrı ne olacak?
* Türkiye bir günde İran olabilir mi?
Balçiçek PAMİR
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|