|
 |

YAVUZ SEMERCİ
POAŞ'ı herkes alırdı!
Bu denli ağır bir ekonomik kriz yaşamış ülkede, şirketlerin borç ertelemesi, borçların yeniden yapılandırılması neden tepki çekiyor?
Doğan ve İş Bankası kontrolündeki bir şirketin devlete olan ve ödenmesi gereken 220 milyon dolar borcunun, 2007 yılına yayılması neden basını meşgul ediyor?
Bunun nedenini, Doğan Grubu'nun benzer borç yapılandırmalarına göstermiş olduğu "sert" tepki ve "Ben temizim, namusluyum, onlar kötü" anlayışında aramak gerekiyor.
Konu mecraında yürüdüğü için olayın bu tarafını pas geçiyorum.
Ancak Petrol Ofisi özelleştirmesinden dersler çıkarmalıyız.
Kısa bir özet verelim
Devlet, kamuoyuna açık, gayet seffaf bir ihale sonrasında Petrol Ofisi'nin yüzde 51'ni, İş Bankası ve Doğan oluşturduğu İş-Doğan konsorsiyumuna, 1.2 milyar dolara sattı. Tarih Ocak 2000...
Her şey harika...
Ardından kamuoyu nasıl olduğunu anlamadan, devletin POAŞ'ta kontrolünü sağlayan altın hissesi kaldırıldı.
Bu gelişmeler sırasında, Türkiye tarihinin en büyük krizine yakalandı. TL yüzde 80 oranında değer kaybetti. TL kazanan, dövizle borçlanmış şirketler için ortam çekilmez hal aldı.
Herkes gibi İş-Doğan da bu durumdan etkilendi. Buna rağmen "güç gösterisi" devam etti. İş-Doğan devletin elinde kalan yüzde 25.8 oranındaki POAŞ hissesini de 200 milyon dolara iki yıl vadeli ihalesiz ve kimsenin ruhu duymadan, satın aldı. Tarih 16.07.2002.
Doğan ve İş Bankası, İş-Doğan'ın içine girdiği mali krizden etkilenmemek için ilginç ve benzeri olmayan bir yöntem geliştirdi. Ki nakit akımı güçlü POAŞ ile İş-Doğan birleştirildi. Tarih 2002 Aralık.
Böylece, borçlar POAŞ'a geçti. Yani borç ödeme görevini halka açık POAŞ üstlendi. Operasyon, grubun medya olanakları da kullanılarak "Sinerji yaratan" birleşme olarak kamuoyuna yansıtıldı. Grupların borç ödeme kapasitesinin zayıflaması gözlerden kaçırıldı.
Sonuçta POAŞ, Kurumlar Vergisi ödeyemez hale geldi. Niyetler farklı olsa da devlet, Kurumlar Vergisi'nden vazgeçerek, POAŞ'ı özelleştirmiş oldu. Özelleştirmenin amacını değiştiren, kamu zararı yaratan ve özel sektörü nedensiz zenginleştiren bir uygulama gerçekleşti.
İkinci çarpıklık ise erteleme ile gündeme geldi.
Ecevit hükümeti POAŞ'ın yüzde 25.8'ini kime sattı?
Doğan ve İş Bankası'na. Yani bu iki grup parayı ödeyecek, hisseleri alacaklar(dı).
Gerçek değişti, değiştirildi. Hisseleri yine Doğan ve İş Bankası devralacak. Ama parayı ödeyecek olan onlar değil, POAŞ'ın bizzat kendisi. Yani devlet sattığı POAŞ hissesinin parasını, yine sattığı şirket olan POAŞ'tan istiyor. Alamayınca da sattığı şirkete vade yapıyor... İşlemi de gizli tutuyor.
Petrol Ofisi parayı ödediğinde ise hisseler Doğan ve İş Bankası'nın olacak.
Yani Türkiye'de yaşayan her yetişkinin sermayesiz satın alabileceği bir yöntem geliştirildi. Ancak özelleştirmenin kendisini Türk tipi haline getiren özellik bu değil. Türk tipi özelleştirmenin olmazsa olmazı, medya sahibi olmaktan veya medyayı yanınıza almaktan geçiyor.
Tekrar başa dönelim.
Petrol Ofisi özelleştirilirken, şirketin kendi kaynağı ile satın alınabileceği öngörülmüş olsaydı, ihaleyi yine İş-Doğan kazanır mıydı?
Ya da ihaleyi basın gücü olmayan bir şirket kazansaydı, aynı işlemleri "tereyağından kıl çeker" gibi yapabilir miydi?
Diyelim ki yaptı.
O zaman medya, kamuyu zarara uğratan, nedensiz zenginleşme yaratan bu tip operasyonları kamuoyuna nasıl duyururdu?
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|