|
 |

UMUR TALU
Medya patronu iktidar kapısına düşünce...
Medya patronu "iktidar kapısı"na düştü mü, gazeteciye de hisse düşer
Ya altın kafese konacaktır...
Ya hücreye kilitlenecek...
Ya da bir safra gibi atılacaktır.
Belki bir gün "yakın medya tarihimiz"i "içeriden" uzun uzun yazma fırsatım olur. Söz, eksiksiz yapmaya çalışırım.
****
İktidar, Meclis'te ezici çoğunluk. Lideri ise, kongrede tüm oyları alacak, bir iki farklı sesi bile devre dışı bırakacak kadar "mutlak".
Bu iktidar, seçim öncesinde hakkını teslim ettiğim gibi, "nereden, kimlere rağmen doğduğunu" unutmazsa, mesele yok.
Ancak, "3 Kasım'da Türkiye'de hakim güçlere karşı patlayan demokratik halk ayaklanması, 4 Kasım'dan itibaren ehlileştirilmek, evcilleştirilmek istenecek" diye öngördüğüm gibi...
"Statüko muhafızları" ile ittifakı hayati sanıyorsa, büyük medya güçleri ile karşılıklı bağımlılık ilişkilerini sermaye kabul ediyorsa, yazık.
Hem "içinden doğduğu millet vicdanı"na yazık...
Hem o vicdanı temsil sorumluluğuna yazık...
Hem de bizim mesleğimize, meslektaşlarımıza yazık.
****
Başbakan'ın kapısında ceket ilikleyen "medya patronu" tuluatı ilk kez sahnelenmiyor.
Önceki koalisyon bu yüzden kuruldu, bu yüzden sapıttı, bu yüzden battı.
Medya ve gazetecilik ile siyaset ve bankacılık bu yüzden yozlaştı, bu yüzden zıvanadan çıktı, bu yüzden süründü ve sürüklendi.
"Medya diktası" tarafından körleştirilmek istenen halk bu yüzden, üç iktidar partisini, bu tür ilişkilerin gediklisi DYP liderini tasfiye etti. Medya-siyaset ittifakını da tasfiye umuduyla.
Ama tam olmuyor işte.
Halktan gelen, iktidar olunca, kolları arasında birden "medya gücü"nü buluyor.
Yaltaklanan, yılışan, yalakalaşan; çıkar karşılığında, pembe gazeteler, cilalı ekranlar, sustaya durmuş gazeteciler, "Barış için asker" diyen manşetler, "10 bin asker yetmez, 40 bin olsun" diye yazan yönetmenler vaat eden "medya patronu"nu buluyor.
****
Şu anda yazdığım bu gazete, Türkiye'yi şirazesinden çıkaran; gazeteciliği, Çillerler'in, 28 Şubat'ların, Yılmaz-Ecevit koalisyonlarının, iktidarların ve güçlerin içine "iliştiren", onların bir parçası haline getiren "büyük yanlışı"nı artık reddeden, o derelerde bir daha yıkanmamayı vaat eden bir zihniyeti vurguluyor.
Bu sürer ve gelişirse, bu ülke de, gazetecilik de, siyaset de, halk da "körleşme"ye karşı bir mevzi kazanır.
Sürmezse, aynı bela!
Buna karşılık, o günlerin hakim medya zihniyeti, buradaki "eski" beceriklileri de sermayesine katan "en büyük medya grubu"nda, iktidar kapısına yapışmışlığın tarihini sürdürüyor.
Talihsiz tarih!
Sipariş RTÜK yasası çıksın diye Ecevit'in, Yılmaz'ın, Bahçeli'nin, Özkan'ın kapılarına gazetecilik onurlarını paspas yapanlar...
O paspası yalayıp yalayıp bir zamanlar yaylım ateş açtıkları Erdoğan'ın kapısına koştular.
O paspas, sadece üst tarafında sırıtan yalak yavşak kapılanmanın aktörlerini değil; alt yüzünde, vicdanları dizginlenen, sessiz-suskun, mahcup-yılgın, rehine verilmiş gazeteciliği de simgeliyor.
Türkiye'nin ABD'ye "embedded" kılınmasına karşı oldukları halde, tam tezkere sırasında izne çıkan, aynı RTÜK darbesinde olduğu gibi başka konularda ıslık çalan "bağımsız" yazarların sesine vurulan prangaları da simgeliyor.
Bu sahte dev aynası iktidarların hoşuna gidebilir...
Altın kafesteki gazeteciler, kendilerini bülbül zannedebilir...
Hücreler sessiz bir kedere boğulmuş olabilir...
Bir zamanlar safra gibi atılanlar, işlerine tutunmaya çalışanlara emsal ve ibret diye gösterilebilir.
Lakin, vicdan ve akıl her zaman hakkın isyanına kucak açar.
Bir gün, halkın yüreğinde mutlaka patlar!
Mesajlarınız için:
utalu@turk.net
Fax: 212 280 05 51 Tel: 0 537 660 71 21
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|