|
 |


Özal'dan Erdoğan'a
8 Kasım 1918'de Musul'daki hükümet konağından Türk bayrağı indirildi. Ertesi gün 6'ncı Ordu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa, Nusaybin'e hareket etti. Son asker de 15 Kasım'da ayrıldı.
Irak'ta 384 yıllık Osmanlı egemenliği ya da yönetimi böyle sona erdi.
Türkiye, Mondros Mütarekesi ile terk ettiği Irak'a 85 yıl sonra geri dönüyor.
Hayır ne işgal, ne de tablonun bütününü göremeyenlerin iddia ettiği gibi, işgale yardım için.
Tam tersine, Irak'ta güvenliğin yerleşmesine, normalleşme sürecinin hızlanmasına, dolayısıyla da işgalin kısalmasına katkıda bulunmaya gidiyor. Bir de toprak bütünlüğünü korumuş demokratik bir Irak'ın inşasına destek için. Çünkü Irak'ın toprak bütünlüğünü koruması, herkesten çok Türkiye'yi ilgilendiriyor. Kısacası Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi, "Türkiye'nin selameti ve geleceği için Irak'a gidiliyor."
"Askerimiz kaosun ortasına sürülecek" söylemlerine de pek inanmayın. Evet, Baas Partisi artıklarından El Kaide bağlantılı Arap savaşçılara kadar geniş bir cephenin neden olduğu yıldırma amaçlı saldırılar var. Ama bazılarının "direniş" dedikleri bu terör dalgasına rağmen Irak'ı yeniden yapılandırma çalışmalarında ciddi mesafe alındı. İşte Mehmetçiğin Irak'ta karşılaşacağı tablo
Yeni bir Anayasa ve seçimle yönetimi Iraklılar'a devretme süreci başlatıldı. 40 bin kişilik polis gücü kuruldu. Yeni Irak ordusunun çekirdek kadrosu da işbaşı yaptı. Okulların tümü açık. Merkez Bankası hizmete başladı. Hastanelerin tümü onarılıp açıldı. Elektrik kesintileri sona erdi. Büyük bir hızla yollar ve köprüler inşa ediliyor, su şebekeleri yenileniyor. Üç GSM şebekesinin ihalesi yapıldı. Kerkük'ten Yumurtalık'a petrol pompalanmasına çok yakında yeniden başlanıyor.
"Gidin, Meclis'ten asker gönderme tezkeresini çıkartın. Bu, Türkiye için 500 yılda bir gelecek ÅŸanstır. Ayrıca asıl savaÅŸ masa başında olacak. Åimdi gidip müdahil olmamız lazım. Yoksa ileride bizi özel kalemde bekletirler..."
Rahmetli Cumhurbaşkanı Özal, 1991'deki Körfez Savaşı'nın arefesinde Çankaya Köşkü'nde topladığı bakanlarına böyle demişti.
Bugün de Erdoğan "Masada yer almalıyız ki, Irak'ın yeniden dizaynında söz sahibi olabilelim" diyor.
Ve herhalde en güçlü alkış Vatan Caddesi girişindeki Anıt Mezar'dan yükseliyor.
Kıbrıs'tan gelen pahalı bir fatura
Türkiye bugün bir kişiye en yüksek tazminatı ödeyecek 900 bin dolar.
Neredeyse 1.3 trilyon lira. Ya da en az 1800 turistin Türkiye'ye bıraktığı döviz.
Tazminatın 5 yıllık öyküsü var. Rum vatandaşı Titina Loizidu, Girne'deki evini kullanmasının engellendiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye aleyhinde dava açtı. AİHM, 28 Temmuz 1998'de Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etti. Ancak Ankara önce "Dava beni değil KKTC'yi ilgilendirir" diyerek itiraz etti. Sonuç alamayınca "emsal oluşturmaması" koşuluyla tazminatı kabullendi. Bu şart da tazminatın ödenmesinin son tarihi olan bugün karara bağlanacak.
Ancak Türkiye, şartını kabul ettiremese de tazminatı ödemek zorunda. Yoksa iş Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasına kadar gidecek.
Türkiye bu 900 bin doları çözümsüzlüğe dayalı politikalarında direnen, hatta BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ı Miloseviç'e benzetecek kadar gözü dönen Denktaş'tan tahsil etmeli.
Mesajlarınız için:
esafak@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|