|
|
AHMET HAKAN
İlahi Bedii Bey!
Türk matbuatına "küçük fıkra yazarı" olarak girmiş, yazar olarak yıllarca çalışmış, sonra gazete sahibi olmuş Bedii Faik Bey, bugün bu işlerden elini eteğini çekmiş, yazları Nişantaşı'nda, kışları Londra'da yaşıyor.
Şimdi 82 yaşında ve yaşına uygun bir iş yapıyor Anılarını yazıyor...
"Matbuat, Basın derkeeen... Medya" başlığıyla yazdığı anılarının dördüncü cildini de okudum.
Bedii Faik Bey o kadar ince ince anlatıyor ki anılarını, dördüncü cilde gelmemize karşın 12 Mart Muhtırası daha yeni verildi. Herhalde bugünlere gelmek için daha dört cilt daha vardır.
Bedii Bey, anılarını kaleme alırken şöyle bir peşin hükümle işe başlamış Eskiden işler iyiydi, şimdi her şey bozuldu!
Ancak anlattıklarını okuyunca bende tam tersi bir intiba bıraktı. Yanlış anlaşılmasın Bugünün medya düzenine tabii ki benim de itirazlarım var, ama Bedii Bey'in "azizim, eskiden her şey çok güzeldi" diye önümüze sürdüğü geçmişe dair matbuat anılarını okuyunca, geçmişin bir karabasan olduğunu fark ettim. Çünkü Bedii Bey, kemali ciddiyetle öyle bir matbuat tarihi anlatıyor ki, bu basbayağı bir hiyerarşik kabus düzeni! Bugünün medya dünyasında, o anlatılan ilişkilerin küçük bir parçası bile geçerli olsa hepimiz "faşizme karşı omuz omuza" sloganlarıyla ayaklanırız.
Sadece bu mu? Yine Bedii Bey'in hayran bırakan hafıza gücü sayesinde ayrıntılarıyla öğreniyoruz ki, yakın matbuat tarihimizde "devlet" ile "basın" arasındaki ilişkiler bugünkünden çok daha girift haldeymiş!
Mesela Bedii Bey, Demokrat Parti döneminde radyoyla ilgili eleştiriler kaleme alıyor. Bunun üzerine Başvekil Adnan Bey, Bedii Faik'i makamına çağırıp, radyonun başına getiriyor. Sonra 27 Mayıs oluyor. Bedii Bey, yine radyoyla ilgili eleştiriler kaleme alıyor. Bu kez darbeciler Bedii Bey'e radyoya çeki düzen verme görevini tevdi ediyorlar. Nasıl? Üstüne üstlük Bedii Bey, bugünkü medyayı "hortumcu" olarak niteliyor, gazetelerin iş takipçiliği için çıktığını öne sürüyor!
İşin ekonomik yönü böyle! Peki ya ideolojik açıdan durum nasıl? Buraya hiç girmeyelim, çünkü Bedii Bey, bu alanda da bugünkü medya düzenine rahmet okutuyor. Şu kadarını söylemekle yetinelim Bedii Bey, sırf Harp Okulu öğrencileri ayaklanmasın diye, onları yatıştırmak için Necip Fazıl'la polemiğe girmiş! İyi mi? Sağcılığı filan da bir yere kadar. Düşünün Demokrat Parti'ye yönelik en büyük eleştirisi ezanın Arapça okunmasına izin verilmesi...
Gelelim şu "küçük fıkra yazarlığı" meselesine... Güncel bir olayla ilgili birkaç cümlelik bilgi ve ardından tek cümlelik işi bitiren bir yorum... Bedii Bey, bu işin üstadı olduğunu hiçbir tevazu kaygısı taşımadan yazıyor anılarında...
Küçük fıkralarından dem vururken yöntem hep aynı. Aşağı yukarı şöyle diyor "Bir küçük fıkra yazdım, ortalık karıştı. Günlerce bu küçük fıkram konuşuldu. Üstat nasıl da yakalamışsınız meselenin özünü diyorlar bana..." Yani herkes ona meftun, herkes onun küçük fıkrasının etkisi altında... Peki diyorsunuz, etki gücü sayfalarca anlatılan bu küçük fıkra neyin nesiymiş. Bedii Bey sağ olsun alıntılıyor o müthiş yazıyı... Okuyorsunuz ve kelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığı... Nasıl zorlama, nasıl espriden yoksun, nasıl banal... Ve tabii yine bugüne rahmet okuyorsunuz. Yani anıları okudukça "Matbuatınız ve basınınız sizin olsun, biz medyadan memnunuz" diyorsunuz.
İlahi Bedii Bey... Bana bunu da söylettiniz ya...
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|