|
|
MEHMET BARLAS
Özelleştirmeyi çarpıtan, sonunda kendi de çarpılır!
Türkiye ve Rusya, sadece iki coğrafi komşu değiller..
Tarih ve coğrafya birlikte, onları adeta, sosyo-politik bir kader arkadaşlığına da mahkum etmiş.
Bu benzer kader, müteveffa Hint lideri Pandit Nehru'nun da dikkatini çekmiş zamanında.
1930'ların başında, Seyşel adalarında İngilizler'in "esir-sürgün"ü olarak bulunurken, kızı İndra Gandhi'ye yazdığı bir mektupta, özetle şöyle demiş.
- Atatürk Türkleri, Lenin de Rusları, cumhuriyete ve bağımsızlığa kavuşturdu. Ancak Atatürk milli devlet kurmak için, Osmanlı'dan kalan kadroları ve azınlıkları devredışı bıraktı. Lenin de, burjuvaziyi yok etmek için, Çarlık döneminin bütün iş ve yönetim bilen kadrolarını tasfiye etti. Bu iki genç cumhuriyet, yeni kadrolarını yetiştirmek için, birkaç kuşak sıkıntı çekeceklerdir (The Glimpses of World History).
Nehru, ileride başbakan olacak kızına, şu öğüdü de verir.
- İleride biz bağımsızlığa kavuşunca, Türk ve Rus deneylerinden ders alıp, eski kadroları yok etmemeliyiz.
Açıkçası, Hindistan aldığı dersleri gerçek hayata aktardı.
Bağımsızlık ertesinde, özellikle Hintli müteşebbisler, "İngiliz işbirlikçisi" diye damgalanıp, yok edilmediler.
Büyük sanayi ve ticaret grupları olan Tata ve Birla gibi aile şirketleri, yatırımlarını sürdürdüler.
Hindistan, iş bilen yeni kadro ve sınıflar yaratmak için, zaman kaybetmedi.
Türkiye ve Rusya ise, biri "Milliyetçi", diğeri "Marksist" bakış açılarını, "Devletçi" ideoloji içinde sürdürdüler.
Türkiye 1950'lerden başlayarak, kendi sermaye sınıfını oluşturma işine hız verdi. 1980'lerden başlayarak da, "Özelleştirme"ler devreye girdi.
Rusya ise, sermaye sınıfı yaratma sürecine 1990'dan sonra girdi.
En etkili yöntem olarak, "Özelleştirme" kullanıldı.
Ne var ki, yoğunlaştırılmış ve hızlandırılmış bir sermaye sınıfı yaratma operasyonu, beklenen "Burjuvazi"yi çıkartmıyor ortaya.
Servete aç, kural dinlemeyen bir "Yeni Zenginler" sınıfı çıkıveriyor.
Bu sınıf, aç siyasetçiler ve faydacı bürokratlarla birleşince, ortalığı müthiş bir "Kokuşmuşluk" tablosu sarıyor.
Belki bu "Kokuşmuşluk" da, bir dönem için görmezden gelinebilir. Yeni sermaye sınıfı kapitalist sisteme entegre olunca, vergiler ve denetimlerle, yasal ve şeffaf döneme de geçebilirler.
Vahşi Batı'nın Amerikan kapitalistleri, 1910'lardan sonra çıkartılan yasalarla (Mesela Sherman anti-tröst yasası), devletin düzenine uymadılar mı?
Yani "İlk milyon" günahlarla dolu olsa bile, kapitalizm, sonraki milyonların günahlarla dolu olmasına izin vermez.
Ama Rusya'da, yeni özelleştirme zenginleri, günahlı dönemden, yasal ve rekabetçi döneme geçmek yerine, medya ve siyasete el atarak, devlet içinde devlet olmaya oynadılar.
Putin, Yeltsin döneminin bu tür isimlerini (Gusinki ve Berezovski) etkisiz hale getirerek işe başladı. Ellerinden medyaları, şirketleri alındı.
Şimdi sırada, Rusya'nın en zengin adamı Mihail Kodorovsky var. Dev petrol şirketi olan "Yukos"un patronu Kodorovsky'nin işyeri basıldı, onun kadar zengin olan müttefiki Platon Lebedev gözaltına alındı.
Aynı süreç, farklı biçimde Türkiye'de de yaşanmıyor mu?
Siyaset ve bürokrasi ile birlikte, özelleştirmeden pasta payı alan bir kesim, şimdi ya kötü durumda, ya da yargı önündeler.
Acaba bunlar, siyasete de heves etmeselerdi, süreci daha mı rahat atlatırlardı?
Sonuçta, özelleştirmeyi çarpıtanlar, kendileri de çarpılıyorlar.
KOÇ OLAYI
Nakkaştepe'den izlenimler..
Önceki gün Koç Holding'in Nakkaştepe'deki merkezinde, Mustafa Koç, Bülent Özaydınlı ve Hasan Bengü ile, bir grup gazeteci birlikte yemek yedik.
Mustafa Koç ve Bülent Özaydınlı, Koçlar adına açıklama yaparlarken, sade şirketlerini değil, ülkelerini ve dünyayı da özenle gözeten bir dikkat içindeydiler. Kelimelerini tartıyorlardı.
Demek Vehbi Koç'un kişiliği, sonraki kuşaklar tarafından kurumsallaştırılmıştı.
Sınai ve ticari girişimlerin sahipleri, ülke başarılı olduğu takdirde, kendilerinin de başarılı olduğunu bildikleri durumda şirketleri uzun ömürlü oluyor.
Burası neticede Ortadoğu!
Mülkiyetin de, serbest rekabetin de, biraz geç olarak kabul edildiği bir bölge.
Burada hem servet, hem siyasi iktidar, aynı anda bir arada bulununca, ya servete ya da iktidara zarar geliyor.
Acaba Cem Uzan da, siyasete heves etmese miydi?
Belki ona da, Karamehmet türü bir çözüm üretirdi devlet!
ŞAKA
Terakki nedir?
E-Kolay şehir rehberi, her cuma akşamı bir çifti, "Rakı-Roka, Balık" ile ağırlıyormuş.
Bazı dil uzmanlarına göre, roka ile rakı içene "Müterakki" denirmiş.
Özetle.. Arapça değil mi?
Uydur, uydur at!
Mesajlarınız için:
mbarlas@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|