kapat
26.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

EMRE AKÖZ


'Rumeli Aydını'nın cazibesi nerede?

Perşembe günü burada 'Turistleşen Türk Aydını' başlıklı bir yazım çıktı. Çok ilgi gördü. Birçok mesaj geldi. Okurlarımız sağolsun zaten hemen her konuda fikirlerini belirtiyor; kimi katılıyor söylediklerime, kimi katılmıyor. Ben de bazılarını burada yayınlıyorum.

Ancak bu kez bazı meslektaşlardan da övgüler geldi ki... Bizim meslekte çok önemlidir. Kimse kolay kolay 'beğendim' demez.

Peki acaba 'Rumeli Aydını' kavramının cazibesi nerede? Sanırım şöyle

Osmanlı modernleşmeye çalışırken ortaya 'Tanzimat Aydını' denilen bir tip çıktı. Sonra imparatorluk çöktü. Yerine milli devlet kuruldu. Bu kez de 'Cumhuriyet Aydını'ndan söz eder olduk. Sanki bir aydın tipi ortadan kalkmış, yerini diğer aydın tipi almış gibi oldu.

Evet, 'Tanzimat Aydını'nın, üzerine düşünmeye çalıştığı nesne (yani devlet ve toplum) imparatorluktu. 'Cumhuriyet Aydını'nın nesnesi ise Türkiye Cumhuriyeti'ydi, yani bir ulus devletti. İlki Osmanlı'nın bekasını sağlamak için çabalıyordu, ikincisi Cumhuriyet'in... (Bu yolda yapılan işlerin doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, makul ya da saçma olması ayrı bir tartışmadır.)

Ancak... Sanılanın aksine iki aydın tipi arasında süreklilik de vardı Batı hayranlığı, tepeden inmecilik, devletçi yaklaşım gibi... İşte 'Rumeli Aydını' kavramı bu sürekliliği vurguluyor. Böylece Osmanlı ile Cumhuriyet'i de birbirine bağlıyor.

Ayrıca, bir başka avantajı da, yarattığı kelime oyunu ve çağrışım imkanıyla; 'yerlici', 'gelenekçi' ama Batı'dan da haberdar yeni aydın tipine bir ad vermemizi sağlıyor Anadolu Aydını!

Bence kavramın çekiciliği burada.

Güldürme mevzuu
Kitaptan dergiye; erkeklere tavsiyelerde bulunan çeşitli yaşam kılavuzlarının birinci maddesi şudur Bir kadınla yakınlaşmak istiyorsan yapacağın ilk şey onu güldürmektir.

Ancak geçenlerde Televole programında izlediğim görüntüler bu hayati tavsiyenin artık kanırtırcasına kullanıldığının ispatıydı.

Yer Antalya Kemer... Kamera barlarda dolaşıyor. Sarışın mavi gözlü, uzun boylu Rus kızlarla, esmer Türk gençleri sarmaş dolaş dans etmekte. Muhabir bir çifte yaklaşıp oğlana soruyor "Arkadaşının adı ne?" Oğlan bir muhabire bakıyor, bir kıza bakıyor... İtiraf ediyor "Bilmiyorum." Muhabir "Yeoa, bilmiyormuş, kızın adını dahi bilmiyormuş" diye bağırmaya başlıyor. Oğlan, "amaaan ne önemi var ki" edasıyla ve de kırık dökük bir İngilizce ile kıza soruyor "What is your name."

Biz ekranın karşısında çokça şaşkın, epey utanmış vaziyette otururken, kamera gezisini sürdürüyor. Yine terli, alkollü bir 'yağlı güreş' görüntüsü. Muhabir soruyor "Nasıl ilişki kuruyorsun Rus kızlarla? Nasıl anlaşıyorsun?" Oğlan gururla cevap veriyor "Abi güldürüyorum, iş bitiyor." Ne diyeyim? Meğer onca yazıya, onca emeğe, onca gözleme hiç gerek yokmuş.

Şiir ve kadın
Dün burada Talat Halman'a ilişkin 'Aklın Yolu Bindir' adlı 'otobiyografik-nehir söyleşi' kitabından söz ettik. Ve şiir çevirmenin zorluğuna ilişkin alıntılar yaptık.

Okurumuz Levent Yalçın da bu vesileyle Can Yücel'in bir sözünü hatırlatıyor "Şiir çevirisi kadın gibidir... Güzeli sadık olmaz, sadık olanı güzel olmaz." (Hemen kızmayın canım; buradaki konu şiirin orijinaline sadakat!)

n Önemli not Bazı okurlarımız mesajlarına şu tip cümleler ekliyor "Bu yazdıklarımı okuyor musunuz, okumuyor musunuz yoksa bir başkası mı okuyor, bilmiyorum ama..." Hiç merak etmeyin gelen tüm e-postaları ve faksları okuyorum. Ama... Özel istekte bulunanlara (örneğin bir lokantanın telefonu) pek cevap vermem... Hakaret edenler daha ilk cümlede belli olur; anında siler atarım... Kısa ve öz olmak yerine sayfalarca sürenlere göz gezdiririm... Arada sırada dalgınlık ya da teknik nedenlerle atladıklarım da lütfen kusura bakmasın.

Haydi gör görebilirsen
Eskiden o işi yaptığım için dergilere meraklıyımdır. Sadece konulara, yazılara değil, tahmin edeceğiniz gibi fotoğraflara ve tabii ki reklamlara da ilgiyle bakarım.

Bilen bilir, üç ayda bir çıkan Biz adlı bir dergi var. Geçen gün yeni sayısı elime geçti. Karıştırdım. Çok güzel fotoğraflar var. Neyse... Sayfaları çevirirken, 'moda' bölümünde bu görüntüyle karşılaştım. Fotoğrafı İspanyol sanatçı Amedeo Volpe çekmiş. Kızımızın giydiği ayakkabı Bruno Frisoni marka, çanta ve taç ise Christian Dior'muş.

Derdim şu... Tuhaf bir eğilim, hem yabancı, hem de yerli dergilerde yıllardır sürüyor Birçok moda fotoğrafında, tam da burada olduğu gibi ürünü görmek mümkün değil. Allah için hoş fotoğraf. Zaten güzel olmasa buraya almazdık. Ama söyleyin bakalım Ayakkabı topuklu mu? Çanta nereye kaçmış?

Bana daha da garip gelen, firmaların bu görüntülerden memnun olmaları. Yoksa izin vermezler; değil mi? Bu kadınların işine akıl sır ermiyor.

'TREKKING'IN KÖKENİ
Hani doğada yapılan yürüyüşler için İngilizce 'trekking' kelimesi kullanılıyor ya... Geçen gün sohbet ederken bunun kökenini merak ettik. Şöyleymiş 19'uncu yüzyılın ilk yarısında Güney Afrika'da yaşayan 10 bin kadar 'Boer' (Hollandalı kolonici) çeşitli nedenlerden dolayı (İngiliz otoriteleriyle anlaşmazlık, yerli halkla savaş, ekonomik sorunlar) topraklarını bırakıp kağnılarla bölgenin kuzeyine göç ediyorlar. Özetle söylersek kağnıyla yapılan yavaş, uzun ve zorlu yolculuğa 'trek' deniyor. Kelime buradan İngilizce'ye geçiyor.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Sarı Sayfalar


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır