|
|
GÖKMEN ÖZDENAK
Kendini yakan yıldızlar
Hakan Şükür gibi Türkiye'deki gol rekorlarını kırmış bir oyuncunun 3 senedir Avrupa'da, lejyoner gibi elinde bavuluyla kulüp arayışı içinde olması, acaba kimin kabahati Şükür'ü çok severim. Saygılı, efendi bir arkadaşımız. Aynı mevkiide oynadığım için Hakan'ın olağanüstü meziyetlerin farkındayım ve bunları kullanamaması, beni çok üzüyor.
Zaman zaman kendisiyle sohbetimiz oldu. Ve kendisine söylediklerimin hepsine "Haklısın ağabey" yanıtını verdi. Ama saha dışı etkenler nedeniyle, rekorlarını çok daha üst seviyelere taşıyacak yeteneklerini gözardı ederek, kendini olağanüstü antipatik bir duruma soktu.
Şu anda Türkiye'de kimse kendisini istemiyor. Ve bundan büyük üzüntü duymaktayım. Hakan, bunun nedenini öncelikle kendine sormalı. Karşılıklı oturup konuştuğunuz zaman Hakan'ın saha içinı bıraktığını, sahanın dışında kendisiyle ilgili yapılan yorumlarla, Fatih Terim'le yaşadığı sorunlarla ve bunun gibi anlamsız işlerle ilgilendiğini görüyorum.
Peki senin işin sahada futbol oynamak değil mi? Tamam, kişiliğine ters gelebilecek davranışlara maruz kalabilirsin. Ama senin bu tür suçlayıcı, karalayan sözlerin, profesyonel futbolcuyla bağdaşmadığını öğrenmen gerekiyor.
Florya'da Metin Oktay'ın heykeli var. Ve sen, Metin Ağabey'i attığın gollerle bayağı geride bıraktın. Yani Türkiye'nin yetiştirdiği en golcü, 3-4 oyuncudan birisin. Peki ülkedeki sana olan tepkiyi kendine yakıştırıyor musun? Ben yakıştıramıyorum. Yazık ettin kendine be evlat!
Hasan ŞAŞ'kın
Hasan Şaş'a mutluluklar dilerim. Geçen sezon yaptıkları için bugün pişman mı onu bilmiyorum. Böyle değerli bir oyuncunun bir senesini "Gidiyorum, kalıyorum" diye diye harcaması, akılsızca davranış biçimiyle kendisine zarar vermesi üzücü. Ve Hasan'ın diğer oyunculara da örnek olmasını arzu etmekteyim.
Allah, böyle yetenekleri boşa yaratmıyor. Hala anlamıyorlar, buna kızıyorum. 70 milyon nüfuslu bir ülkede kaç tane üstün meziyetli oyuncu yetişiyor. Dünya Kupası bitiminde büyük prim yaptın. Devamında ne oldu? Avrupa'dan gelen transfer teklifleri, seni darmadağın etti. Peki böyle mi olmalıydı? Hayır. Bugün Avrupa'da kulüp bulamamanın en büyük nedeni, "Daha fazla kazanayım" diye mesleğinin bir senelik bölümünü heba etmen.
Avrupalılar,. bizdeki yöneticiler gibi mi sanıyorsun? Adamlar sektör olmuş. Yalnız oyununa değil, hal ve gidişini de en ufak detayına kadar takip ediyor. Senin için büyük olasılıkla şunu demişlerdir "Tamam yetenekli oyuncu da, yetiştiği, prim yaptığı, değer kazandığı kulübüne ihanet eden, zamanı geldiğinde bunu bize neler yapar."
Bırakınca anlarsınız
Dünya Kupası'ndaki performansını daha da geliştirerek, bir sezon boyu daha mükemmeli hedefleyerek, çok çalışarak, futbolun dışındaki etkenlerden arınmış bir kafa yapısıyla, üstün performans gösterip, istediğinin daha fazlasını kazanma imkanın olmaz mıydı? Kesinlikle olacaktı. Ama sen bunu başaramadın. Bundan sonraki senelerde benim dediklerim doğrultusunda hareket etmen senin lehine olur. Unutmayın, futbolcunun yaşamı boyunca meslek hayatı, sok sınırlı. Benim yanıma, yani tribüne gelip yanıma oturduğunuz zaman, geçmişe bakıp benim şimdi söylediklerimi daha iyi anlayacak ve "Ben niye mükemmeli istemedim" diye yakınacaksınız. Bunu çok iyi biliyorum.
Büyüklerin potansiyeli
1975-76 sezonu... O zaman futbol oynuyorum. Şimdi ki oyuncular gibi de basınla küs değilim. Her türlü eleştiriyi gazetelere gidip spor müdürüyle, yazan kişiyle birebir tartışırdım. Bir gün Tercüman Gazetesi'ndeyim. Spor müdürü sevgili Necmi Tanyolaç Ağabey, rahmetli İslam Ağabey, Atilla Gökçe, sohbet ediyoruz. Trabzon o sene şampiyonluğa gidiyor. Necmi Ağabey, "Bu İstanbul hegemonyası bitsin, artık Anadolu'dan da şampiyon çıksın. Büyük takımları çoğaltalım, kaliteli, zevkli, rekabet içinde futbol izleyelim" dedi.
Tabii ortak karar, "Trabzon şampiyon olsun" şeklindeydi. Ve Trabzon şampiyon oldu. Lig bitiminden belli bir süre sonra yine Necmi Ağabey'in Tercüman'daki odasındayım. "Necmi Ağabey istediğin oldu, artık mutlusundur" dediğimde "Yok be evlat" dedi, "Trabzon şampiyon olsun dedik, oldu da, ertesi günü tiraj olarak normali koruduk. Ama sonra gazetelerin büyük oranda tirajı düştü. Bütün boş yaz sezonu tekrar tiraj kazanabilmek için ne düz, ne de ters taklalar attık ama bir türlü çıkış yolu bulamadık. Biz de bu işten ekmek yiyoruz. Üç büyük kulübün ülke futbolunda ve yan sektörlerinde ekonomik ve sosyal olarak büyük etkisi olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum."
Usta ile çırak arasında VER-KAÇ
Şenol Güneş, Raşit Çetiner ve teknik ekiplerini, futbolcularını ve mutfakta görünmeyen Gündüz Tekin Onay ile ekibini candan kutluyorum. Çok güzel bir organizasyon ve birliktelik sözkonusu. Takım olma özelliğinin ve dayanışmanın örneklerini görmek, Türk futbolunun geleceği açısından mutluluk verici. Ve Şenol Güneş, Milli Takım'ın başına geçtiğinden beri ağır eleştiriler almasına rağmen, elde ettiği başarılar, bugün için aynı eleştirileri devam ettiren kişiler karşısında aldığı hukuki zafer bile önemli değil. Kendisini her an geliştiren, çok çalışan, çağdaş bir teknik direktör örneklerini görmekteyiz. Yalnız, bu gelişmeyi görmezden gelenlerin, ısrarla, egoist, megaloman tavırlarının sınırları zorladığını görmeleri gerekiyor. Ama nerede...
Bunlar, uzaylı oldukları için, doğal olarak dünya gerçekerine dönme gibi bir eğilimleri olamaz zaten. Dar alanda kısa paslaşmalar yapan usta ve çırağın ayaklarından top almak mümkün değil. Bu paslaşmalarda karizma ve façaya da dikkat ediyorlar. Televizyonlara çıkıp, Şenol Güneş'in giyimini eleştiriyorlar. Usta tamam da, çırağın buruşuk gömlekle Şenol Güneş'in kıyafetini eleştirmesi komik ve insanlara saygısızlıktır. Yalnız kasketle karizma kazanılmıyor.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|