|
|
Paketteki eksik
Bu köşenin sadece sürekli okurları değil, ara sıra göz atanlar bile, Türkiye'nin 150 yılı aşkın süredir devam eden Batı'ya büyük yürüyüşünün son aşaması olan AB hedefine inançla, kararlılıkla destek verdiğimizi biliyorlar.
Sonuna kadar da öyle devam edecek.
Bu inanç ve çizginin doğal sonucu olarak;
Elbette uyum paketlerini benimsiyoruz.
Elbette Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin tümünün yerine getirilmesinin AB üyeliğinin vazgeçilmez şartı olduğunu biliyoruz.
Elbette bu kriterler uyarınca Silahlı Kuvvetler'in siyasetteki rolünün ve ağırlığının AB'deki ölçülere indirilmesi gerektiğini kabul ediyoruz.
Ancak iki noktada kuşkularımıza inandırıcı cevap bulamıyoruz
1- Neden AB ile tam üyelik görüşmeleri başladıktan sonra yerine getirilmesi gereken kriterleri bile daha müzakere tarihi almadan, hatta ne zaman alacağımız belli olmadan gerçekleştirmeye pek hevesliyiz?
2- Uyum paketlerindeki askerle ilgili düzenlemeleri neden kamuoyunda "Orduyu yıpratmak için sistemli bir kampanya" olarak algılanmasına yol açan tartışmalara konu yapıyoruz?
Tartışmalar bazı çevrelerce bugüne kadar bastırılmış intikam heveslerinin aleti yapılınca, Batı basını da fırsatı kaçırmıyor tabii. Buyurun son haftanın yaylım ateşinden farksız başlıklarından bir demet
* "Türk generaller AB konusunda bölündüler. Acaba generaller imtiyazlarından vazgeçmeye, Kıbrıs sorununda ağırlıklarını kaldırmaya, Kürtler'e haklarını vermeye hazır mı?" (Le Monde)
* "Türk Ordusu'na göre Erdoğan'ın reformları fazla hızlı gidiyor. Güçlü askerler, kendi geleneksel etkin rolleri için endişeleniyorlar." (Frankfurter Rundschau)
* "Türk generaller reformlara karşı son bir mücadele veriyor. MGK'nın kendi erklerinden feragat etmesi pek kolay olmayacak." (The Times)
* "Türkiye'de generaller siyasi bakımdan hala eski dönemdeki zihniyete bağlı kalmayı sürdürüyorlar." (Süddeutsche Zeitung)
* "Politikacılara nereye kadar gidileceğini söyleyen bir ordunun Türk toplumundaki rolü tartışılmaya başladı. Generaller güçlerini kaybetmekten korkuyor." (Tages Anzeiger)
Daha onlarca örnek sayabiliriz. Başbakan Erdoğan istediği kadar "Ordu bizim gözbebeğimiz" desin, Dışişleri Bakanı Gül dilediği kadar "Silahlı Kuvvetler'e haksızlık yapılıyor" diye üzülsün, tartışmalarda ölçüyü bulamazsak, kamuoyunun güvendiği kurumların -açık arayla- başında gelen Silahlı Kuvvetler'e yönelik bu kampanya sürüp gidecek.
Baraj arada kaynadı mı?
Bir sorumuz daha var: Uyum paketlerinin sayısı 6'yı buldu. 7'ncisi yolda, 8'incisi tezgahta... Peki çıkarılan ve de hazırlanan paketlerde neden seçimlerde barajın düşürülmesiyle ilgili düzenleme bulunmuyor? Oysa Kopenhag Kriterleri'nde (tam demokrasi hükümleri çerçevesinde) o da var. Avrupa Parlamentosu'ndan geçen ve ordunun rolüne, dini özgürlüklere özel vurgu yapması nedeniyle bazı çevrelerin pek hoşuna giden Arie Oostlander raporunda bu soruna da (Tespitlerin D paragrafında ve tavsiyelerin 21'inci maddesinde) dikkat çekilmişti. Niye "es" geçiliyor?
"Ona da sıra gelecek" deniyorsa, biz söze değil, "yol haritası"na inanmayı tercih ederiz. Ulusal Program önümüzde. Bu konuyla belki ilişkilendirilebilecek "Hükümet, Kopenhag Siyasi Kriterleri'ne ilişkin yasal düzenlemeleri 22'nci yasama döneminin birinci yasama yılında tamamlamaya kararlıdır" gibi genel bir ifadeden başka taahhüde rastlamadık.
Hükümetten seçim sistemi ve baraj konusunda da somut adım bekliyoruz.
Mesajlarınız için:
esafak@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|