|
|
ERGUN BABAHAN
Medyada son durum
Bu köşeyi başlattığım günden beri bir konunun altını ısrarla çizdim. Medyaya olan güven eksikliği ve bundan kaynaklanan itibar eksikliği.
Son dönemde özellikle basında yaşanan olaylar yeniden bu konuya dönmemi gerektirdi.
Türkiye'de şu anda her bir basın grubu, farklı bir aile tarafından kontrol ediliyor. Basın dışında da önemli işleri olan bu ailelerin en az bir gazetesi, bir televizyon kanalı ve çok sayıda radyo ve dergisi bulunuyor.
Patronların basın dışı işleri ile gazetecilik mesleği birbirine karışmadan gitse, bu tablo fazla bir rahatsızlık yaratmaz.
Ancak, bugünlerde gazetelerin sayfalarına bakan sıradan bir okuyucu bile, bu gazetelerin büyük grup çıkarları için bir tabanca gibi kullanıldığını hemen fark eder.
Şu anda iki grup arasında yaşanan "medya savaşı" görüntüsünün altında, büyük bir ticari kavganın sürmekte olduğu herkesin malumu. Bu kavganın gazete sayfalarına çirkin bir şekilde yansıması, başta bu iki grubun gazeteleri olmak üzere, bütün basının imajını bir kez daha olumsuz etkiliyor.
İnsanların zihnindeki, "Gazeteler haber, bilgi ve yorum vermek için değil, sahiplerinin özel çıkarlarına hizmet için var" inancını daha da güçlendiriyor.
Bu durum, bizim gibi sadece gazetecilik yapmak isteyen insanları gerçekten çok üzüyor. Çünkü biz okurun, bu tip kavgalarda gazete markaları arasında bir ayırım yapmadığını ve bu mesleğin tamamı hakkında olumsuz bir izlenim sahibi olduğunu çok iyi biliyoruz.
"Başbakan'ın gölgesi"
Kavganın taraflarından birinin kendine destek bulmak için siyasi iktidarın kuyruğuna yapışması, bu grubun patronunun "Başbakan'ın gölgesi" haline gelmesi, medya-iktidar ilişkilerinde eski döneme yeniden dönülmekte olduğu izlenimi veriyor.
Yani hükümetin elindeki olanakları sonuna kadar kullanarak bir gruba destek olması karşılığı, o grubun medyasının kritik konularda iktidarın hizmetine sunulması. "Al gülüm, ver gülüm" medyasına dönüş.
Oysa Türkiye 3 Kasım seçimleriyle büyük bir fırsat yakalamıştı. İktidar bu fırsatı da harcama niyetinde görülüyor.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne gerçekten girmek niyetindeyse, medya-siyaset bağını koparması gerekiyor. Ankara'ya bağlı bir medya, bağımsız, halkın yararına gazetecilik yapamaz. Böyle bir yapının Türkiye'ye 28 Şubat döneminde neler yaşattığını hep birlikte gördük.
Siyasileri denetlemek
Türkiye yasalarını değiştirerek, uyum paketleri hazırlayarak AB'ye hazır hale gelemez. Başbakan peşinde koşan gazete patronluğu sistemini değiştirerek gelebilir.
Kamunun bankacılıktaki payının yok olması, özelleştirmelerin hızlanması böyle bir sürece katkıda bulunacaktır. Böyle bir tablo, gazetecilerin, ister patron, ister yönetici, isterse yazar olsun, siyasilerle sadece haber ve basının sorunlarını konuşması sonucunu doğuracaktır.
Böyle bir durumda da gazeteciler siyasinin ağzına bakmayacak, onu denetler hale gelecektir.
Şu anki tablo, Türkiye'nin bundan çok uzak olduğunu açıkça gösteriyor ne yazık ki.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|