|
|
MUHARREM SARIKAYA
Yatırımdan fazla yolsuzluk olur mu?
Türkiye yolsuzluk ve usulsüzlük ile 1950'li yılların sonrasından bu yana hep uğraştı.
Mahkemeler, araştırma, soruşturma komisyonları kuruldu.
Her defasında yolsuzluk ve usulsüzlük yeniden hortladı.
Yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvete ilişkin araştırma ve soruşturmalar sonraki yıllarda da süregeldi.
Nitekim, Turgut Özal 1983'te seçimleri kazanıp iktidar olduktan sonra ilk uğraştığı konu kabinesindeki bir bakanın rüşvet alması olayıydı.
Bakanını Yüce Divan'a gönderip mahkum ettirdi.
Özal bunu yapmış olsa bile, hükümeti yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet suçlamalarından kurtulamadı.
Koskotas Dosyaları
ANAP 1991 seçimlerini kaybedip, DYP-SHP hükümeti kurulduğunda da ilk işi yolsuzluk ve rüşveti araştırmak oldu.
O dönemde "20 Koskotas Dosyası"nın dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in elinde olduğu iddiası ortaya atıldı.
Nitekim, koalisyon ortağı DYP'nin de bastırması sonucu Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kuruldu.
Yapılan araştırmalar sonucunda "yolsuzluğun kaynağına" inildiği iddiası gündeme getirildi. Dönemin Başbakanı da aynen bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediği gibi şu cümleleri tekrar etti
"Önemli verilere ulaşıldı, sonuçlanınca yer yerinden oynayacak, gök kubbe başlarına yıkılacak..."
Komisyon'la yetinilmedi, bu kez yolsuzlukları araştırmak için Devlet Bakanlığı oluşturuldu.
Başına da Orhan Kilercioğlu getirildi.
Sonuçta bir önceki dönemin iki bakanı Sefa Giray ve Cengiz Altınkaya Yüce Divan'a gönderildi.
Her ikisi de bizzat Yüce Divan tarafından aklandı. Suçlayanlardan ise hesap sorulamadı.
Ardından Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz arasında yolsuzluk ve rüşvet çekişmeleri başladı. Sonuçta ortaya yine bir şey çıkmadı.
Bütün bu anlattıklarımızdan yola çıkıp da "yolsuzluk ve rüşvet yok muydu?" noktasına gelmemek lazım.
Elbette vardı. Hatta, rüşvet alınmadan iş yapılmadığına herkes tanık oldu. Birçok üst düzey yöneticinin adı, "yüzde 20" diye anılır oldu.
Oysa, 1985'ten sonra yolsuzluk ve rüşveti mahkemelerce tespit edilmiş bir tek siyasiye rastlanmadı.
10 yılda yapılan yatırım
Bunun ardındaki nedenlerden biri, yolsuzluk ve rüşvetin boyutunun her hükümet tarafından abartılmış olmasıydı. Bir diğeri de rüşveti alanlarla uğraşmak yerine olayı siyasi boyuta çekip bunun üzerinden rant elde etmekti.
Yani, yolsuzluk ve rüşvetin adresinin hep siyasilerde aranması...
Oysa, Alex De La İglasia'nın trajikomik filmindeki gibi "Halkımız Avanta Peşinde" idi.
Sorunun sistemin çarpıklığından kaynaklandığını kimse görmek istemiyordu.
Bundandır, rüşvet ve yolsuzluğu ortaya çıkarmakla görevlendirilenler dahi en ağır rüşvet suçlamalarıyla yüz yüze kaldı.
Bu dönemde kurulan Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu da görevini tamamladı ve raporunu yazmaya başladı.
Son 10 yılda yaşanan sahnelere benzer gelişmelere yine tanık olundu.
Başbakan Erdoğan, yolsuzluğun boyutu açıklandığında herkesin hayret edeceğini söyledi.
Asıl sorun sistemde
Bu arada Komisyon'dan da yolsuzluğun boyutunun 150 milyar doları bulduğu haberleri el altından sızdırıldı.
Bu rakamı görünce, Türkiye'de geçmiş 10 yıl içinde Genel Bütçe, KİT, İller Bankası, Döner Sermaye, Sosyal Güvenlik Kuruluşları ve fonlardan yapılan tüm kamu yatırımlarının miktarına baktık.
İşte devletin tüm kuruluşları tarafından yapılan yatırımların yıllar itibarıyla dolara çevrilmiş miktarı
1993 13 milyar, 1994 6,5 milyar, 1995 7.2 milyar, 1996 9.4 milyar, 1997 11.8 milyar, 1998 12.9 milyar, 1999 12.2 milyar, 2000 14 milyar, 2001 8.8 milyar, 2001 8.6 milyar, 2002 10 milyar.
Toplamı mı; 105.6 milyar dolar...
Şimdi söyler misiniz; bu kadar yatırımın hepsi mi rüşvet ve yolsuzluk. Yapılan binaların karkası da mı yerinde kalmadı.
Abartı ve siyasi linç düşüncesiyle gidildikçe, asıl sorunun sistemden kaynaklandığı anlaşılmadıkça bu Meclis'te daha çok komisyon kurulur.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|