|
|
ESRA CEYHAN
Eylülde gel!.
Cuma günü, dokuzbuçuk aylık büyük maratonun bittiği gündü.... Fevkalade heyecanlı ve de biraz hüzünlüydüm. Aslında heyecanlıydık ve hüzünlüydük... Ekip olmak böyle bir şey, insanlar birbirleriyle uzun boylu konuşmadan, aynı şeylere, hem de en iç sızlatanından en mutlu edip uçuranına kadar, aynı harda yaşayabiliyorlar.
Bizde, A'dan Z'ye ekibinde durum bundan da ileri... Kazancımız beraber geçirdiğimiz zaman, o zamana hapsettiğimiz ama bayatlamasına fırsat vermediğimiz ortak hazinemiz, anılarımız... Biriken anılarla yakın, daha yakın oluyorsunuz...
Sonra sonra, artık birbirinizin gözüne bakınca, her şey anlaşılıyor. Kim neye kırılır, neyi sever, neden sever biliyorsunuz... Bilmediklerinizi de paylaşa paylaşa öğreniyorsunuz. Geriye dönüp bakınca; ne çok hüznü konuşup azaltmışız, içimizden taşan tüm sevinçleri de ortaya döküp çoğaltmışız. Ne mutlu bize... Ne çok da teşekkür sizlere...
Yayın döneminin o son programında, sevgili Didem'e mikrofonu uzattığımda güzel gözleri de yüreği kadar dolu dolu halde söyledikleri çok anlamlıydı... "Bizlerin bir arada olmasını sağlayan siz izleyicilerimize çok teşekkürler..." Ne söylediğiniz ve ne kadar söylediğinizden daha önemlisi var, nasıl söylediğiniz... Didem güzel anlattı sizlerin huzuruna çıkan hepimizin hissettiği duyguları.
****
Nereden nereye, programımın 7'nci yaşından birkaç ay aldığı bu günlerde, 1997 yılını ve o yılın 31 Mart Pazartesi gününü dün gibi falan değil, şimdi gibi bu an gibi hatırlıyorum. Yayının başlamasına birbuçuk saat kalmış, ama benim kalbimde derman kalmamış. Çarp da çarp, göğsümden uçtu uçacak... Saçlarım şimdiki gibi değil... Omuzlarıma anca değiyor. Fönle iri iri dalgalar yapıp hareketlendiriyoruz.
Makyaj konusunda, "Toprak tonlarda olsun, ne de olsa ilk gün... Fazla hafif değil, ama iddialı hiç değil" diye karar alıyoruz. Evin gardrobu atv'ye taşınmış. Ne giyeceğime hala karar verememişim. Ekip ve makyöz arkadaşlar araya girip, "Bak makyajına da uygun olsun, şu turunculu ceket, siyah pantolon, siyah botlarınla harika durur, sakin ol, giyin çık" diyorlar... O hazırlanma anlarına dair en net şunu hatırlıyorum. "Arkadaşlar beni özet hazırlayın, heyecandan değil oturmak, yerimde duramıyorum, özet, özet..." Sanki televizyona ilk defa çıkıyorum...
Ama burası atv... Üstelik de canlı yayın... Yani ne söylersen, ne yaparsan o, geriye dönmek, olmadı baştan yok... Yani mesela şöyle olmaz, ben burada, atv'de canlı yayın yapmayı çok istiyordum, ama önce bayılmam lazım, bir bayılıp açılayım, siz beni öyle görün, ıııhh yok öyle... Var olan "hemen ve şimdi..."
Her şeyin bir kuralı var... Canlı yayın dönüşü olmayan ince, dikenli bir yol ama olağanüstü keyifli bir kendini ifade ediş ve yaşam tarzı... Neyse, 31 Mart diyordum, o zaman programım 13.30'da başlıyor... Hem orada olmaya can atıp, hem de ölecek gibi heyecanlanırken mikrofonumun takılmasıyla yayına giriyoruz... İki üç dakikanın ardından nasıl hoş ve başarılı geçti anlatamam. İlk gün çok kötü geçseydi devam etmeye cesaret bulurmuydum diye düşünürüm zaman zaman...
Cevabını tam olarak veremiyorum. Nasıl hazırlanıyorsun, nasıl yapıyorsun diye sorduklarında da, tek formülümü sakınmadan açıklıyorum. Karşımda programımı izlemek için ekran karşısına geçen insanlar var ve ben onlarla göz gözeyim. Tek tek tanıyıp bilmediğim bu gözlerin beni ve yaptıklarımızı kucaklayışına sadece şükrediyorum.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|