|
 |

EMRE AKÖZ
Türk ve Alman futbolcuların farkı
Hatırlarsınız, geçenlerde futbolcu Sergen Yalçın'ın kepçe kulaklarıyla ilgili bir olayı alıntılamıştım.
Dün çat kapı SABAH'ın spor yazarlarından Kazım Kanat geldi Meğer Sergen ile ilgili o olay Kazım abinin başının altından çıkmış. İlk kez, yıllar önce, SABAH'ta o yazmış.
Neyse, laf döndü dolaştı F.Bahçe'nin yeni teknik direktörü Daum'a geldi. Biz de Fenerliler olarak ister istemez kulak kesildik. Kazım Kanat, Daum'a Türk ve Alman futbolcular arasındaki farkı sormuş BJK'yı çalıştırdığı dönemde. Daum da şu örneği vermiş
****
Alman futbolcu paragözdür. Çok önemli bir maça çıkacaktık. Kazanırsak kupa bizim olacak. Son taktikleri veriyorum. İçi para dolu bir torbayı alıp kara tahtanın kenarına astım. Dedim ki futbolculara "Bugün taktik maktik yok. İşte para. Kazanın maçı, alın parayı..." O gün takımımı ben dahi tanıyamadım. Fırtına gibiydiler. Maçı çok rahat aldık.
Sonra Türkiye'ye geldim. F.Bahçe ile maçımız var. Ben yine yönetimden bir torba dolusu para istedim. Bunu alıp futbolculara gösterdim "Galibiyet priminiz hazır. Taktik maktik yok. Kazanın maçı, alın paraları." Bizimkiler döküldü; maçı kaybettik.
Derken G.Saray maçı geldi çattı. Aldı beni bir düşünce. Türk futbolcusunu nasıl motive etmeli? Para bir işe yaramıyor. Kara kara düşünerek dolaşıyorum saha kenarında. Biraz sonra maç başlayacak. Ne yapmalı? Ne yapmalı?
Birden gözüme BJK'li gaziler çarptı. Tekerlekli sandalyelerinde heyecanla maçın başlamasını bekliyorlardı. Bu gazilerden birini soyunma odasına götürdüm. Dedim ki bizimkilere "Bakın bu asker sizin güvenliğiniz için savaştı. Bacaklarını yitirdi. Artık yürüyemiyor. Onun için şu hayattaki en büyük mutluluk sizin kazanmanız. Sapasağlam bacaklarınız var. Taktik maktik yok. Çıkın ve bu gazi için oynayın." O gün G.Saray'ı çok rahat yendik.
****
Bu yıl müthiş bir lig olacak. BJK'nın başında sistemini oturtmuş, kendini sevdirmiş Lucescu... G.Saray'ın başında işler iyi gitmese de hiç pes etmeyen hırslı Fatih Terim... Gençlerbirliği'nin başında kendini kanıtlamak isteyen Ersun Yanal... Trabzon'un başında oynattığı güzel futbolla takdir toplayan Samet Aybaba...
Bakalım Christoph Daum'un 'tilki' zekası, birbirinden zorlu bu dört rakibi alt etmeye yetecek mi?
Matbaa bize niye geç geldi?
Akademisyenler geçmişi bir 'bilim' olarak ele alır ve ona 'tarih' adını verirler. Öte yandan tarihin bir de 'ideolojik' boyutu vardır. Güçlüler ve yönetenler geçmişi belli bir açıdan anlatır. Halk da bu hikayeye inanır.
Bugün Türkiye'deki resmi tarih anlayışı çatırdıyor. Artık başka hikayeler dinlemek istiyoruz. Bu talep de bazı tarihçilerin ön plana çıkmasına neden oluyor. İlber Ortaylı gibi...
İlber Ortaylı doğru bildiğimiz birçok şeyin yanlış olduğunu, olayların başka türlü de okunabileceğini gösteriyor. Örneğin matbaa konusu.
Bize ne öğretildi? Özetle şöyle bir şey "Avrupalı matbaayı buldu... Kitaplar yaygınlaştı... Herkes İncil'i kendi dilinden okudu; aydınlandı... Osmanlı'daki gerici güçler ise matbaaya karşı durdu; ülke geri kaldı..."
****
İlber Ortaylı ise başka açıdan bakıyor olaya. Bakın Yapı Kredi Yayınları'nda yapılan bir 'Salı Toplantısı'nda neler demiş
* Kitap okumakla bir toplum bir yerden bir yere gelmez. Son 150 yıldır Orta Doğu'da en çarpıcı devrimleri Türkler yapmıştır. Ama kitap basma, okuma, çevirme konusunda İran'dan, Mısır'dan, Lübnan'dan geriyiz.
* Türkler aptal bir millet değildir. Her toplumun kendine has özellikleri vardır. Kimi iyi yemek yapar; biz o sınıfa dahiliz. Kimi kavgacıdır; biz de öyleyiz. Kimi teknolojiyi sever; Türkler bu kategoriye girer. Ama bir de müziği, felsefeyi seven; bunları konuşan toplumlar vardır; biz onlardan değiliz.
* Sanılıyor ki matbaaya yobazlar engel oldu. Hayır, durum ondan çok daha vahimdir, utanç vericidir. Türkler okumayı sevmez. Okumak yalnız kalmaktır. İçine kapanmaktır. Türkler yalnız kalamaz; bir araya gelip dır dır dır konuşurlar.
* Avrupalılar, örneğin İtalyanlar, matbaadan önce elle gazete yazıp dağıtıyordu. 200 nüshayı elle çoğaltıyorlar. Bizde ise bu yok. Bahnameleri, ayıp şiirleri dahi çoğaltmamışız. Peki ne yapılmış? Toplanıyorlar; biri okuyor, diğerleri dinliyor. Çoğaltma ihtiyacı duymuyorlar. Devrimleri dahi işte böyle yapıyorlar. Okunuyor, dinleniyor, tartışılıyor.
* Türkler konuşmak yerine okumayı sevseydi, matbaa olmasa dahi kitabı dışarıda basıp getirirlerdi. Ama yapmıyorlar.
****
İlber Ortaylı'nın söyledikleri kendimize ve atalarımıza başka bir gözle bakmamız gerektiğini gösteriyor. Belli ki olay basit bir ilerici-gerici kavgasından ibaret değil.
(Not İlber Ortaylı 'Gutenberg İncili' başlıklı o çok önemli konuşmayı 13 Şubat 2001'de yapmış. Ben "Dante'den McLuhan'a 24 Başyapıt Üzerine Konuşmalar" (YKY) adlı kitaptan aldım.)
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|