kapat
04.06.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL


MEHMET BARLAS


"Aile Şirketleri"nden "Kurumsallaşma"ya doğru..

Aile isimleri taşıyan holdingler ve şirketler, Türkiye'de en fazla 3'üncü kuşakların yönetiminde..

Batı kapitalizmi ise, "Aile Şirketi" kavramını yüzyıllardır yaşamakta.. Bu nedenle "Kurumsallaşma", onlar için artık bir hedef değil, gerçekleşmiş bir olgu..

Adnan Nuri Baykal'ın "Sistem Yayıncılık"tan çıkan "Babalar, Oğullar ve Kızlar" kitabını, kurumsallaşma hedefine kilitlenmiş aile şirketlerinin yöneticilerine, şiddetle tavsiye ediyorum.

Örneğin, aile şirketinin kurucusu olan "Baba" ile, ileride onun yerine geçmesi bir doğa kanununun emri olan "Oğul" arasındaki çapraşık ilişkiler, gerçekten incelenmeye değer..

Rahmi Koç veya Bülent Eczacıbaşı olmak, ne kadar zor bir meslektir mesela; Vehbi Bey'in veya Nejat Bey'in işbaşında bulunduğu dönemlerde..

Zaman geçince, kurumsallaşmak kolaylaşıyor..

Yıllar önce Wilmington'da, Du Pont şirketine gitmiştik.. Sakıp Sabancı, Hasan Güleşçi, Göngör Uras'tan oluşan bir ekiptik.

Du Pont'un yönetim kurulu odasında, şirketin 1760'lardaki kuruluşundan bu yana yöneticilik yapanların resimleri vardı..

Fransız krallarına benzeyen kişilerin resimleri 1950'lere kadar devam ediyordu.. Sonra, zayıf, tel gözlüklü, sade görünümlü adamların resimleri geliyordu..

Du Pont'un Genel Müdürü'ne (CEO) sormuştum..

- Bu resimlerdeki yüzler neden 1950'lerde birden değişiyor?

O da şu cevabı vermişti.

- 1950'lerde Du Pont ailesi yönetimden çekildi.. Biz beyaz yakalılar yönetime geçtik.. Aile çok zengin oldu.. Kimi politikayla, kimi doğayla, kimi filantropiyle uğraşıyor..

Adnan Nuri Baykal, "Aile Şirketi"nin kuruluşunda, çekirdek personelin akrabalardan oluşmasını haklı buluyor.

Çünkü aile dışı yöneticiler ve diğer çalışanlar, mecbur kalmadıkça, yeni kurulan, yarını belirsiz, oturmamış bir şirkette çalışmayı pek istemezler. Çalışmaya başlasalar bile, ilk darboğazda, daha iyi imkanlar sağlayan başka bir şirkete geçerler..

Akrabalar ise, başarıya ulaşılınca, başarının meyvasını paylaşacakları için, ayrılmazlar..

Ve akrabalarla anlaşmazlıklar, "Başarı" sağlandıktan sonra başlar..

Aile şirketi personelinin seçimi ve değerlendirilmesi konuları da, problemler yaratır şirket yerleşik hale geldikçe..

Örneğin yeni bir göreve, en uygun personel yerine, aileden bir personel alınır.

Çalışanlar piyasa şartlarına göre ücret alırken, aile fertleri ihtiyaçlarına göre gelir sahibi olur.

Aileden olmayan bir çalışan, başarısı oranında saygı ve özen görür.. Aile ferdi olan çalışan ise, büyüklerin gözünde hep çocuk kalır.

Başarısız çalışanın işine son verilir..

Aile ferdi başarısız olunca, ona yeni bir iş üretilir.

Bütün bu kuramsal gerçekleri, aile şirketlerini kuranlar da, çalışanlar da yaşayarak bilirler..

Benim tavsiyem, sade aile şirketlerinde değil, tüm şirket ve kurumlarda, "Çalışanlar"ın karınca gibi görülmemesidir.

İnternetteki e-mail'lerden birinde, "Çalışanlardan Yöneticilere Anlamlı Mesajlar" vardı..

İşte birkaç tanesi.

- Sabahları bana asla iş vermeyip, mutlaka çıkış saatine kadar bekleyin. Acil işler benim için her zaman zihin açıcıdır..

- İş çok acilse, zırt pırt yanıma gelip, nasıl gittiğini sorun. Korkunç faydalı oluyor. Daha iyisi, arkamda dikilip, bana nasıl yapılacağını söyleyin.

- Bana birden fazla iş verdiğinizde, hangisinin öncelikli olduğunu söylemeyin. Ben müneccimim.

- İşten çıkmamı geciktirmek için elinizden geleni yapın. Ben ofisi seviyorum ve gerçekten gidecek başka bir yerim ve yapacak başka işim yok. Yaşamım, tabii ki işimden ibaret..

- Yaptığım bir iş hoşunuza giderse lütfen onu sır gibi saklayın.. Yaptığım işi beğenmeyince herkese anlatın. Beceriksizin biri olduğumu herkes bilsin.

- Bana, elinize gelen parayla nasıl lüks bir hayat kurduğunuzu her dakika anlatın ve bana hiç zam yapmayın.. Ben, nasıl olsa para kazanmak için çalışmıyorum.

ŞAKA

Kim bilir ki?
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nda 4 saat konuşan Korkmaz Yiğit, Türkbank ve buna ilişkin olaylar hakkında, bütün bildiklerini anlatmış.

Yiğit'in bu bildiklerini, şimdi komisyon üyeleri de biliyor..

Ama "Kokuşmuşluk" da bir devlet sırrı olduğu için, bizler bilemeyeceğiz..

İSTANBUL TIKANDI

Gürtüna, hiç sokağa çıkmıyor mu?
İstanbul'un yollarının bir anda kazılması için, ille de yerel seçimlere yaklaşılması mı gerekiyormuş?.

Aynı semtte, birbirine alternatif olacak yollar da, ya İSKİ, ya da başka bir "İS"li kurum tarafından, birkaç kez açılıp, kapatılıyor.. Bir delik kapandı, asfaltlandı diye seviniyorsunuz.. Birkaç gün sonra aynı yol, aynı yerden yine kazılmaya başlanıyor..

Kentin ana arterleri, inşaat yüzünden tıkalı..

Trafikte sıkışıp, beklerken bakıyorsunuz.. İnşaat faaliyetini yürüten işçi sayısı 5-6 kişi..

Yoğun çalışılsa 2-3 ayda bitecek alt-üst geçitler, bir yıla yakın sürede bitirilmiyor..

Acaba Büyükşehir Belediye Başkanı Gürtuna, İstanbul'da hiç sokağa çıkmıyor mu?

Cam silicileri, seyyar satıcıları, çiçekçileri ve dilencileri izlese, İstanbul trafiğinin tıkandığı noktaları görür ve inşaata hız verdirirdi..

Mesajlarınız için: mbarlas@sabah.com.tr


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
sempozyum
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır