William Penn böyle diyor.
Bu dünyadan biri geçti.
Esmeray.
Diğer adı ile "Gel Tezkere Gel."
Ölümün teskeresi yok ki geri dönebilsin...
O şimdi dönüşü olmayan yolculuğunu sürüyor.
Geride kalansa gecikmiş sevgiler.
Her zaman unutulan sevgiler...
Acı haber tez ulaşınca ortaya çıkan sevgiler.
Ölüm acı...
Sevgi ise güzel olan.
Ne garip bir ikilem...
Ölüm sevgiyi hatırlatıyor ve gariptir ki insana en yakışan duyguyu açığa vuruyor.
Nefes alışların zorlaştığı bir hastane odası,bir kenar mahallenin metruk harabesinde süren bir yaşam ya da omuzlarda yapılan son yolculuk anı birden bildiklerimizi bize hatırlatıyor.
Yaşamın bir yerinde, çok yakınımızda olduklarını anımsıyoruz.
Bir şarkının nefesi, bir filmin karesi, bir oyunun karakteri, bir resmin rengi, bir fotoğrafın enstantanesi ya da bir heykelin bakışı onlar.
Yaşarken yaşatamadıklarımız.
Değerlerini son yolculuklarında hatırladıklarımız.
Televizyonların haber bültenlerine ya da gazetelerin sayfalarına yıllar sonra haber yaptıklarımız.
"Türk askerinin sevgilisi ve "Gel Tezkere Gel" şarkısının yıldızı Esmeray aramızdan ayrıldı."
İşte hepsi bu.
Unutulan Esmeray birden hatırlanıyor.
Ne acı değil mi?
Ardından dökülen gözyaşları ve söylenen güzel sözler var.
Halbuki O en çok da yaşarken anımsanmak isterdi.
Gözyaşı yerine alkışları duymak,sevenlerini ta içinde hissetmek isterdi.
Maalesef olmuyor.
Elimizde olduğu halde yapmıyor, yapamıyoruz.
Hak edilen değeri yaşarken vermiyoruz.
Baksanıza bana! Bundan daha iyi bir örnek olur mu? Bir satır arasında adı belki geçerdi.
Ama şimdi koca bir yazıda O'nu anlamaya çalışıyorum.
Daha doğrusu son vedası ile O bana çok şeyler söylüyor.
Esmeray'ı anladım mı?
Ne dersiniz?
Şafak KARAMAN