Adı bile insanı heyecanlandıran büyük tragedya yazarı Sofokles, günümüzden binlerce yıl önce bakın ne diyor:
"Birçok kudretli şeyler vardır, fakat hiçbiri insan kadar kudretli değildir."
Sonra devam ediyor:
"İnsan, karanlık denizlerin üzerinde, fırtınalı lodos rüzgârıyla kabaran dalgaları aşarak, gürültüler arasında yoluna gider. Toprağı, bu ebedi ve yorgunluk bilmeyen tanrıyı bile yorar, kuvvetli atların çektiği sabanı dolaştırarak her yıl onun bağrını altüst eder."
Bu satırları 1941 yılında Sabahattin Ali çevirmiş.
Sofokles, günümüz insanının uzay teknolojisini, Ay yolculuğunu ve gen haritasını çıkardığını bilmeden bu övgüleri yağdırıyor ve diyor ki:
"Şu çok bilmiş insan, gamsız kuş sürülerini, ormandaki yırtıcı hayvanları, denizdeki türlü mahlukları ipten örülmüş ağlarla tuzağa düşürür. Dağın yabani hayvanını zekâsiyle yola getirir ve atın yeleli başına koşum ve kimseye râm olmayan dağ boğasının boynuna boyunduruk geçirir."
Sofokles sadece tarım ve hayvancılık yapan insanı göklere çıkardığına göre bugünkü başarıları görse ne derdi diye düşünüyorsunuz ama sonra aklınıza Hiroşima, Nagazaki, dünya savaşları ve kitle imha silahları geliyor.
Sofokles yeteneklerini övdüğü insanoğlunun kendi türünü yok etmekte bu kadar başarılı olacağını düşünmüyordu herhalde.
Şöyle devam ediyor:
"Bunlardan başka konuşmayı, yüksek düşüncelerine kanat vermeyi, ülkeler idare etmeyi, soğuk gecenin kırağısından, rüzgârın savurduğu yağmurun oklarından korunmayı öğrenmiştir.
Her tedbiri bilir, önüne çıkan hiçbir şeyden şaşırmaz.
Yalnız ölümden nereye kaçacağını bilemeyecektir."
Sofokles, sonunda insanoğlunu can evinden vuruyor.
Aşık Veysel'in "Murat yalan, ölüm gerçek" dizesindeki trajik gerçeği vurguluyor:
"Ölümden nereye kaçacağını bilemeyecektir."
Ama sonra, insanoğlunun gelecek kuşaklarına duyduğu güveni belirtmek için şunu ekliyor: "Fakat en devasız dertlerin bile devasını bulmuştur."
Ne dersiniz; gen çalışmaları yapan torunları, Sofokles'in güvenini haklı çıkarır ve devasız dertlere de çare bulur mu acaba?