İlişkilerimizi değerlendirirken harcının tuğlasının sevgiden olduğunu düşünürüz.
Hiç tartışmayız bunu. Tartışılmasını da istemeyiz.
Sevgiden, sevmekten sevilmekten pek bayılarak söz ederiz de, manzaraya yakından bakmaya hiç yanaşmayız.
Oysa hem kendimizi kabullenmemizde ve gerçekleştirmemizde suçu sevginin üzerine atıyoruz görüldüğü gibi...
Hem de gerçekten birbirimizi sevdiğimiz için birbirimizin önünü kesiyoruz...
İkisi de doğru. Ve ikisinde de "sevgi" başrolde.
Zayıflıklarımızı da "sevgi" zırhının arkasında saklıyoruz, zorbalıklarımızı da...
Sorumluluklardan kaçmak için de sevgiye sığınıyoruz, sorumlulukları başkasının sırtına yığmak için de sevgiyi bahane ediyoruz.
Ve ilişkiler bizi dünyaya açmıyor çoğu zaman. Dünyaya kapanmanın yaldızlı, süslü peçeleri oluyor.
Biraz başını dik tutup cesur işler yapmaya kalkan gençlere "sevgiyle" ve "samimiyetle "boyundan büyük işlere kalkışıyorsun" diyen bir kültürün içinden geliyoruz.
"Sevgiyle" uyarıyoruz: Boyundan büyük işlere kalkışma...
Sonra "boylar" hep küçük kalıyor. Biraz "büyük" kalanlar da onları tepeliyor. Bir ömür boyunca...
Demek ki, "sevgi sevgi" demek sevgiye yetmiyor.
Hangi sevgi?
Bu soruyu sormak gerek?
"Haydi sevelim, sevilelim! Hop hop hop!" şamatası birbirimize duyduğumuz sevgileri mecburiyetlerin prangası haline getirmemizi önlemiyor...
Özgüvenlerimizi paramparça etmeyi, özbeğenimizi sakatlamayı, ruhumuzu güdükleştirmeyi engellemiyor.
Kadın, erkek, çocuk... Kim olursak olalım, özgürlüğü uçurumdan aşağı savurmuş, sadece sert cezalar ve hafif ödüller üzerine kurulu bir "sevgi" ortamında serpilip gelişemez ruhlarımız.
Hangi sevgi?
Nasıl sevgi?
Soru bu.
Artık bu soruyu sormadan "sevgi"den söz etmek gizli bir sevgisizlik sayılmalı...
Başka bir sevgi olmalı artık...
Yalnızlık korkusuyla birine bağlanmaya sevgi diyecek miyiz?
Ayrılık korkusuyla orada kalıp kaskatı kesilmeye aşk adını verecek miyiz?
Birbirimiz için ruhlarımızı süpürge edebiliriz, (aşk "helal olsun!" dedirtir insana bazen) o ayrı! Ama hayatlarımızı çöplüğe göndermek kendi kendimize karşı insafsızlık değil mi?
Bir başka sevgi olmalı...
Hesapsız kitapsız.
Korkularına bağlanma, huzursuzluklarına coşku, kıskançlıklarına tutku demeyen bir sevgi...
Ama o zaman da, hani gece bütün bildiklerini sabah unutup her güne yeniden başlayan derviş gibi olmak gerekiyor.
Becerebilir mi modern insan bunu?
Susuyorum... Benden bu noktadan sonra çıt çıkmaz!