Kuzey Dakotalı David
İki ay önce vizyona giren "Deli Yürek" filminden birkaç enstantane...
Yusuf rolünde oynayan Kenan İmirzalıoğlu, Gaffar Okan suikastine karıştığına inandığı Kasap Hasan adında birini aramaktadır...
Diyarbakır'da askerdeki komutanı (Selçuk Yöntem) Bozo ile karşılaşır...
Aralarında şöylesi bir diyalog geçer:
"Burası Mezopotamya. İlk kardeş kanı burada aktı. Kabil, Habil'i burada öldürdü. Bu topraklarda herkes mazlum. Yıllarca devletin gülümseyen yüzünü görmemiş buradaki insanlar. 100 milyar dolarlık eroin, esrar rantından faydalanmak, uranyuma el koymak için burada gizli servisler fink atıyor. Biz nice koynunda haç taşıyan Dakotalı imam gördük buralarda."
Bunun üzerine Yusuf, komutanı Bozo'ya soruyor:
"Dakotalı imam mı?" diye...
DELİ YÜREK
Komutanın cevabı net:
"Yıllar önce gelip yerleşiyorlar bu bölgeye. Biz burada PKK'ya yardım eden, boynunda haç taşıyan çok Dakotalı imam gördük. Bunlar da ABD derin devletinin yetiştirdiği kozmik bilgilerle donatılmış askerlerden sadece biri. Bunların yüzü bizim Kürt'lerin yüzüne çok benzer. Ana dili gibi Kürtçe konuşurlar. Lehçe farklılıklarını kullanacak kadar iyidirler. Onun için dün savaştığımız Abdullah'tı, bugün Hizbullah. Abdullah'la işleri bitince paketleyip bize teslim ettiler, şimdi Hizbullah'ı başımıza bela ediyorlar."
Filmde komutan, Eşref Bitlis'ten Gaffar Okan'a dek birçok suikastın arkasında bu yabancı güçlerin olduğunun altını çiziyor...
Eşref Bitlis'in "Türkiye'ye rağmen Kürt devleti kurulamaz" dediği için öldürüldüğünü iddia ediliyor...
Filmde, askerlikten şerefsizlik yüzünden atılmış, Şeref adında bir albay portresi de var... Amerikalılar'la işbirliği yapan, vatanını satan, aşağılık bir subayın portresidir bu...
Filmin ilerleyen karelerinde Kasap Hasan diye aranan kişinin Kuzey Dakotalı David olduğu ortaya çıkıyor... Bu CIA ajanı kişi, aynı zamanda, Hizbullah'ın Diyarbakır Bölge Sorumlusu'dur...
Türkiye üzerine oynanan kirli oyunlar...
İlk defa bir filmde, bu kadar net olarak ortaya konulmuş...
Gerisini nasılsa filmde izlersiniz...
Bende filmi, adından dolayı, başta izlemekte tereddüt ettim.
İzleyince, tereddüt etmekle ne büyük yanlış yaptığımı anladım...
PETROL OKYANUSU
Ki...
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, Kurban Bayramı müjdesi olarak, Diyarbakır'da açılan bir kuyuda, Arap ülkelerindeki kalitede petrol bulunduğunu açıklaması da filmde verilen mesajı doğruluyorduÉ
ArdındanÉ
"Türkiye'de zengin petrol kuyuları var" diyen Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk'a, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün sunduğu rapor medyaya yansıdıÉ
Raporda, Türkiye'deki petrol kaynaklarının maddi değerinin yaklaşık 2 trilyon dolar olduğunun altı çiziliyor.
Bu anlamda rapordan birkaç satır yansıtayımÉ
"1995-1999 arasında, TPAO sondaj masrafı olarak 7 milyon dolar harcadı. Bir sondaj kuyusunun masrafı 2 milyon dolar. Yani yıl başına bir kuyu dahi düşmemektedir. TPAO kurulduğu 1954'den 1997'e kadar sadece 54.23 milyon ton petrol üretti. Tüketimin yıllık 28 milyon ton olduğu göz önüne alınırsa TPAO'nun 43 yılda ürettiği petrol, yıllık tüketimin sadece 2 katı. Oysa aynı TPAO sadece Mısır'da yaptığı çalışmalara 17.9 milyon dolar harcadı."
Aygün'ün Asparuk'a verdiği raporda, Shell görevlisi Antony Hages'in hayli dikkat çekici şu sözleri de yer alıyor:
"Petrole ilgilenen herkes bilir ki, Türkiye bir petrol okyanusunun üzerinde oturuyor!"
NitekimÉ
ALTIN GİBİ ÜLKE
21 Ocak günü "Altın gibi ülke" başlıklı yazımda da Türkiye'nin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine değinmiştimÉ
Enerji Bakanlığı verilerine göre Türkiye'nin potansiyel maden ve enerji hammaddelerinin değeri 2 trilyon 180 milyar 22 milyon doları bulduğunu yazmıştımÉ
Bu rakam, Türkiye'nin Haziran 2001 sonu itibariyle 11.9 milyar dolar olan dış borcunun 19É
2001 yılı için 63.2 milyar dolar olan bütçesinin ise 32 katı kadarÉ
O yazımda Asparuk Paşa'nın, "Dünyanın en zengin altın rezervi bizde. Ama çıkarılamıyor. Çünkü Türkiye'ye altın ihraç eden Almanlar lobilicilik yapıyor" sözlerine de yer vermişim...
Görünen o ki, "Türkiye, varlık içinde yokluk yaşıyor!"
Ya da birileri Türkiye'nin "Varlık içinde yokluk yaşayarak" kucaklarına düşmesini istiyor...
Bu bakımdan, altın değerinde bu ülkenin kıymetini bilelim...
Deli Yürek filmindeki komutanın dediği gibi "Bunun için önce vatandaşın devlete, devletin de vatandaşa güvenmesi gerekiyor!"
Neticede, kim kullanırsa kullansın terör, fırlatıldığında mutlaka sahibine dönecek bir bumerangdır.
11 Eylül bunun ön önemli kanıtı değil mi!
Bir de içimizdeki "Kasap Hasan" ya da "Dakotalı David"lerin oyununa gelmememiz şart...
Son olarak...
Bizim meslekte de İlker Sarıer'in tabiriyle söyleyecek olursak...
"Doğan görünümlü Şahin"lerden o kadar çok var ki!
Belki de temizliğe, öncelikle onlardan başlamak gerekiyor...
|