kapat
08.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
İstenmeyen hakemler

Geçen sene, F.Bahçe dışarda kazanmakta zorlanıyordu. Ama içerdeki bütün maçlarını kazandı, rekor kırdı. Bu sene de G.Saray, dışarda kazanamıyor. Bu kez onlar içerde kazanmaya başladı. Niye bu takımlar, böyleler? Yani futbolcular dışarda etki altına çok fazla girip, içerde rahat mı ediyorlar? Hayır. Bütün olay, düdüklerle ilgili. Bakın şimdi; Erol Ersoy, Hagi olayından sonra G.Saray tarafından istenmiyor. Ali Uluyol, Beşiktaş Kulübü'nün kara listesinde. Şimdi Erol Ersoy, diyelim ki bir Beşiktaş veya F.Bahçe maçı yönetiyor. Hakemler, vitrin maçlara çıkmak isterler. Bu maçlarda haliyle 3 Büyükler'in maçları... Bir büyük takımı kaybeden hakem, bir başka büyük takımı da kaybederse, bu sefer tek büyük takıma kalacak. Ve bu hakemde stres yaratacak. Haliyle de o takımın "kara listesine" girmemek için onlara sempatik davranacak.

Nasıl üstünüze çöktüler?
Geçen hafta, Mete Düren'in ilginç bir beyanatını okudum. "Bundan sonra istemediğimiz hakemlerin listesini federasyona bildireceğiz" diyor. Öbür taraftan Fatih Altaylı bir beyanat veriyor. Peki federasyon, bu kulüp yöneticileri hakkında soruşturma açıyor mu? Yoksa büyük takımların yöneticilerinin böyle konuşmaya hakları var mı? Açıklayın bilelim. Kulüpler istemiyorlar, MHK da federasyon da bu hakemi veremiyor, niye? Sırf, bu kapalı pazarlıklar ve olaylar yüzünden bir Antep, bir A.Gücü, Denizli, Adrana gibi takımlar yıllarca zirve mücadelesi veremediler. Ve Türkiye 3 Büyükler'e mahkžm oldu. Ne zaman bunlar devreye girecek, o zaman "Futbolumuzu bir yere getirdik" diyebileceğiz.

Ne oldu sevgili hakemler, hani kulüpler sizin arkanızdaydı, yanınızdaydı, önünüzdeydi. Biraz düzgün düdük çalmaya başlayınca, biraz 3 Büyükler'i gıdıklayınca hepsi üstünüze çöküverdiler. O size dost görünenler, "Canım ciğerim" diyenler, şimdi sağdan-soldan size ateş ediyorlar, kafanızı kaldıramıyorsunuz.

Diğerleri takım değil mi?
Hakem deyince aklıma geldi. Mesela Ali Aydın'la Serdar Tatlı'yı dürüstlüklerinden dolayı beğendiğimi söylüyordum. Ama son zamanlarda bu iki hakemimiz, 3 Büyük takımın maçlarını idare ettikleri zaman kendilerini iyi konsantre ediyorlar ve iyi maç yönetiyorlar. Ama diğer maçlarını seyrediyorum, inanılmaz hatalar yapıyorlar. 3 Büyükler'in galibiyeti 3 puan da, diğer takımların maçlarında 3 puan sistemi uygulanmıyor mu? Küçük takımlar da oynayanlar, futbolcu değil mi? Onlar gariban mı? Tabii, 3-4 tane büyük takım maçı yönetince havaya giriyorsunuz. Diğer maçlar ve futbolcular size artık küçük gelmeye başlıyor. Onun için de o inanılmaz hatalar yapıyorsunuz. Diyebilirsiniz ki, "Çok maçyönettik, yıpranıyoruz." O zaman da komite size maç vermez.

Ama olayın doğrusu bu değil. Diğer maçları küçük görüyorsunuz. Aynı federasyon gibi, MHK gibi bakıyorsunuz.

Hayatınla oynama İlhan
Bak İlhan, seninle tanışalı zannederim 6 sene oldu. Münih'in bir kasabasında yemek yerken, seni yanıma getirdiler. O zaman bile çok hırslı olduğunu konuşmalarından belli etmiştin. "Beni Gençlerbirliği'nde oynatmadılar. Mutlak oynamam gerekirdi, hakkımdı. İlhan Cavcav'la Metin Türel değerimi bilemediler" demiştin. Ve sorum üzerine "Türkiye'de her takımda oynarım. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş da bunlara dahil" diye devam etmiştin. Artık 27 yaşındasın. Yani olgun çağlarını yaşaman lazım. Tamam hırslı bir futbolcusun. Biraz da başarıyı geç yakalamanın verdiği hırsla bir an evvel en üste çıkmak istiyorsun. Bu da doğal. Zaman zaman takım arkadaşlarına karşı olan agresifliğin de bundan ileri geliyor. "Madem gol krallığına gidiyorum penaltıları da ben atmalıyım" diyorsun. Olabilir.

Ağır hasar alırsın
Ama dikkat et. Rakip futbolcularla oynaman, rakip seyirciyi kışkırtman hiç iyi şeyler değil. Sen bir forvetsin. Zaman zaman rakip kaleye arkan dönük oynuyorsun. Dolayısıyla rakip defans oyuncusuna da arkan dönük oluyor. Haliyle sen onlardan yapacağın hareketi salise farkıyla daha önce düşünüyorsun. Ama gol yapman için onu geçmen lazım. Senin işin yapmak, onun işi bozmak. Sen hiç dünyada, transfer rekoru kırmış bir defans oyuncusu gördün mü? Kim gol atıyorsa malı o götürür. Eğer onları tahrik etmeye devam edersen, bir gün gözü dönen birisi, sana çok ağır hasar verebilir. Yani sen bir yerde defans oyuncularına mahkžmsun. Onun için de onlarla iyi geçinmeye mecbursun.

Bak Hakan Şükür'e. Hiçbir defans oyuncusuyla takıştığını, tahrik ettiğini gördün mü? Sen Kuşadası ve Samsun formaları altında bu tarz agresif değildin. Ama Beşiktaş'a geldikten sonraki davranış biçimin doğru değil. Yol yakınken dön. İyi oyuncusun. Hırslanman güzel bir şey. Bazı oyuncular rakibe hırslanır, hakeme hırslanır, seyirciye hırslanır ve performansını artırır. Buna diyeceğim yok. Ama sakın bir 90 dakikayı kazanmak için futbol hayatınla oynama. Ben seni uyarayım, sen yine istersen aynı şeyleri yapmaya devam et. Şu anda Milli Takım içinde Hakan Şükür'ün tek alternatifi durumundasın.

Bana böyle yaparlarsa...
Daha hâlâ serbest rekabete geçemedik. Devlette bunu bulmamız zaten zor. Oradaki sistem, 'salla başını al maaşını' sistemi. Risk sıfır, testiyi götüren de, kıran da aynı parayı alıyor. Hatta daha akıllı olup hiçbir işlem yapmazsan, risk almadığın için daha kaliteli ve aranan eleman olursun. Bir şeyler yapmaya kalkarsan, yarın soruşturma açarlar, okkanın altına gidersin.

Özel sektör öyle değil. Orada ne kadar ekmek o kadar köfte sistemi var. Ama onun da kendi arasında ayrıldığı bazı kısımlar yok değil.

Mesela size yaşadığım bir olayı nakledeyim.

İstanbul'da bıraktığım, gelince kullandığım bir araba var. Volkswagen marka... Arabayı aldığım günden beri, ismini burada yazmayacağım ama bu arabayı ithal eden firmaya herşeyini açıklayacağım bir servise arabamı götürdüm. Bakımını ve tamirini hep orada yaptırdım. Geçenlerde bir gece Harbiye'de yol inşaatı olan yerden geçerken, yolu ayıran taşlardan birini altıma aldım. Yine bu servise götürdüm. Tamirini yaptılar, "Buyrun arabanız" dediler. Aradan 1 ay geçti. Akü kapaklarının 4 tanesini açık bırakmışlar, içine su koymamışlar. Haliyle aküyü kaybettim, mefta oldu. Altındaki plastik kartel muhafazasını takmışlar, vidalarını sıkmamışlar, 3 ay sonra o düştü.

Arıza olan yerdeki rotildeki vidayı sıkmamışlar, Allah'tan şehirlerarası yola gitmedim. Yoksa takla atıp geberebilirdim. Bunlar yalnız bazıları. Daha başka şeyler de var. Yalnızca aküyü söyledim, o servis kabul etmedi. Kendi cebimden aldım. Düşünün bir kere. Türkiye'de ne olursa olsun ayrıcalıklı bir vatandaşım. Zaman zaman bu işin kaymağını yemiyorum dersem ayıp etmiş olurum. Bunu bana yapan zihniyet, sade vatandaşın anasını nasıl ağlatır düşünebiliyor musunuz! Hatta bırakın annesini anneannesini bile ağlatıyorlar. Şahitlerim var. Eğer firma yetkilileri ararlarsa işi sonuna kadar götürürüm ve keyif de alırım. Bekleyip görelim. Hiç olmazsa başkalarını keriz yerine koymasınlar.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır