

Alevi-Sünni tarihine bilimsel ve ulusalcı bakış
Alevi-Sünni ihtilafının kökeni, İslam tarihinin belli olaylarında ve onları bize aktaran kaynaklarda bulunmaktadır. Dolayısıyla Alevi-Sünni sorununun gerçekçi çözümü, ancak İslam tarihinin söz konusu belli olaylarını ve onları bize aktaran kaynakları bilimsel ve ulusalcı bir anlayışla okumak ve değerlendirmek ile mümkün olacaktır. Aksi halde bugüne kadar yapılageldiği gibi, "Biz haklıyız, siz haksızsınız, bizim kaynaklarımız doğrudur, sizin kaynaklarınız yanlıştır" şeklindeki bir anlayışla bir yere varmak mümkün değildir. Ama tarihi olayları ve tarafların kaynaklarını bilimsel bir metodla, adalet ve hakkaniyetle inceleyip değerlendirdiğimiz zaman ve bunu yaparken ulusal yararlarımızı, barış içinde, bir arada ve kardeşçe yaşama zaruretlerimizi göz önünde tuttuğumuz vakit, sorunu kolayca çözeriz. Bununla beraber asıl adaletli çözüm, ilahi adaletin tecelli edeceği ahirette gerçekleşecektir.
Sevgili okuyucularım, biz İslam tarihinin Alevi-Sünni ihtilafına neden olan olaylarına ve onları bize aktaran kaynaklara; ifade ettiğimiz gibi, bilimsel ve ulusalcı bir bakış açısı ile yaklaşacağız. Bu yaklaşım tarzı, hem adalet ve hakkaniyet esaslarına uygun olacak, hem de ulusal yararlarımıza, Alevi-Sünni kardeşliğinin pekişmesine yardımcı olacaktır.
Atalarımız Müslüman olmadan...
Önce şu katı gerçeği göz önüne alalım. İslam tarihindeki, Sünni-Şii ihtilafına sebep olan olaylar, bizim atalarımız henüz Müslüman olmadan Araplar arasında meydana gelmiş üzücü olaylardır. Dolayısıyla o acı olayların içinde ne biz varız, ne de bizim atalarımız vardır. Konu, tamamen Arapların arasında cereyan etmiştir. Keşke olmasaydı ama olmuştur. Fakat ne yapalım, ne atalarımız, ne de biz olayın içinde yokuz. Söz konusu üzücü olaylar 7. asırda meydana gelmiş, bizim atalarımız yani Türkler ise 10. asırda toplu halde Müslüman olmaya başlamışlardır.
Lütfen bu noktada biraz düşünelim, bizim atalarımız dahi Müslüman olmadan 2 yüzyıl önce meydana gelmiş üzücü olaylardan dolayı, bizim ikiye ayrılıp birbirimize düşmanca bakmamız yakışık oluyor mu? Dolayısıyla biz Müslüman Türklerin Sünni-Şii ihtilafına sebep olan olaylara aşırı bir taraf gibi değil de, bilimsel adaletli ve hakkaniyet ölçüleri içinde bakmamız gerekir. Çünkü bu olayların dışındayız... Evet, bu nokta çok önemli; biz mümkün olduğu kadar adaletli, hakkaniyetli, bilimsel ve Kur'an ruhuna uygun bir tarzda düşünmeliyiz konuları...
Tarihte yaşamak tehlikeli
Canlı varlıklar içinde tarih bilincine sahip olan tek varlık insandır. Millet olmak ve medeni bir şekilde yaşamak, tarih bilincine sahip olmakla mümkündür.
Tarihini unutmak, tarih bilincinden uzak olmak da, tarihte yaşamak da tehlikeli bir durumdur.
Atalarını, tarihi olaylarını, tarihi şahsiyetlerini unutan uluslar yozlaşır, bozulur ve başka milletlerin boyunduruğuna düşebilir...
Bunun aksine; tamamen tarihte, her an tarihi olaylar içinde yaşamak, hayatımızı, ilişkilerimizi, düşünce ve davranışlarımızı hep tarihi olaylara göre düzenlemek, kısacası tarihte yaşamak da tehlikelidir. Böylesi bir düşünce ve yaşantı biçimi öncelikle geriliktir, geri kalmaktır. Bu düşünce ve davranış sosyal ve iktisadi gelişmelere uyum sağlamaya engel olur...
Müslüman ülkelerin geri kalmalarının temel nedenlerinden biri, hatta birincisi tarihte yaşamak, düşünce ve yaşantısını geçmişe göre ayarlamak, yaşadığı çağın gereklerine göre yeniliklere, yeni düşünce ve davranışlara yönelmemektir. Kısacası tarihte yaşamak tehlikeli ve zararlıdır.
O halde biz; hem tarih bilincine sahip olmalı, geçmişimizi unutmamalı ve hem de içinde yaşadığımız çağın gereklerine, bilimsel gelişmelerine, teknolojik buluşlarına uyum sağlamalıyız.
İşte, Alevi-Sünni ihtilafı konusunda da tarihte yaşamak yanlıştır. Tarihi unutmayalım ama, 21. asırda yaşadığımızı da hiç unutmayalım...
Bugün biz sosyal ilişkilerimizi, 1400 yıl önce olan olaylara göre düzenleyemeyiz. "Efendim falanlar Alevidir, uzak duralım veya işten atalım" demek veya "Filancalar Sünnidir, onları işe almayalım" demek, tarihte yaşamaktır. Bunlar son derece zararlıdır.
Tekrar ifade edelim, biz 21. asırda yaşayan medeni insanlar olarak 1400 yıl önceki olayların içinde yaşar gibi, bugünkü sosyal ilişkilerimizi o olaylara göre düzenleyemeyiz. Böylesi düşünce ve davranış, medeni insanlara asla yakışamaz.
Ben yeni duydum!
Bilinen bir fıkra vardır. Hocanın biri, vaazında; Yahudilerin, Hz. İsa'yı nasıl öldürdüklerini, nasıl eziyet ettiklerini, nasıl çarmıha gerdiklerini ağlaya ağlaya anlatmış... Dinleyen cemaat içinde bulunan bir yeniçeri askeri duygulanmış, heyecanlanmış, öfkelenmiş ve kalkmış gitmiş tanıdığı bir Yahudi'nin kapısını çalmış. Yahudi kapıya çıkar çıkmaz yeniçeri pala bıçağını Yahudinin gırtlağına dayamış, "Seni öldüreceğim! Sen nasıl olur da Hz. İsa efendimizi öldürürsün?" demiş...
Yahudi, "Vallahi, Hz. İsa'yı ben öldürmedim" demiş ve ilave etmiş: "Hz. İsa bundan 1800 yıl önce öldürüldü, vallahi benim hiç ilgim yoktur!.."
Yeniçeri biraz düşünmüş, "İyi ama ben yeni duydum!" demiş... Ve vazgeçmiş...
İşte bu da bir tür tarihte yaşamaktır. 1400 yıl önce olmuş bitmiş olaylardan dolayı birbirimize hasım gözüyle mi bakacağız? Ne kadar yanlış bir şeydir bu?
Kişisel ve toplumsal olarak baktığımız zaman, Allah aşkına 1400 yıl önce olmuş olaylarla bizim Alevi olarak, Sünni olarak ne ilgimiz vardır? O sebeplerle bugün bizim birbirimize kötü gözle bakmamız akıl kârı olur mu hiç?!
İran, milli kimlik haline getirmiştir
Bu noktada İran'ın durumunu iyi değerlendirmek lazımdır. İran Şiiliği, tarihte yaşamayı bir milli kimlik aracı haline getirmiştir. Her şeyini, kültürünü ilişkilerini, duygu ve düşüncelerini hep Şiilik inancına göre ayarlamaktadır. Hatta İran Şiiliği bir milli ideoloji haline getirmiştir.
İran'ın bu davranışının sebebini biz bugün gayet iyi anlıyoruz. İran nüfus itibariyle çok farklı etnik gruplardan meydana geliyor. Azeri Türkleri çoğunlukta, Araplar var, Kürtler var, diğerleri var ve Farslar var. Farslar genel çoğunluğa göre azınlıktadırlar. Ama İran'da Fars hakimiyeti vardır. Farslar azınlık olarak hakimiyetlerini milli Farslık ideolojisine dayandıramıyor, o takdirde kısa zamanda parçalanır olmaktan korkuyor.
İşte bu nedenle azınlıktaki Farslar, hakimiyetlerini sürdürebilmek için Şiiliği bir milli ideoloji haline getirmiş oluyorlar. Böylece tarihte yaşamaya mecbur olmaktadırlar.
O sebeple veya başka sebeple İran'ın tarihte yaşamakta oluşu, kendisine büyük zararlar vermektedir.
Humeyni'nin kanlı ihtilali ve devam eden baskıcı rejiminin sebebi işte o, tarihte yaşama olayıdır. Şiiliği milli ideloji haline getirmeleridir.
Özetlersek; biz tarihi unutmayacağız ama tarihte de yaşamayacağız, 21. asırda yaşayacağız.
Alevi-Sünni ihtilafının tarihi olaylarını ve onları bize aktaran kaynakları bilimsel, adaletli, hakkaniyetli ve de ulusalcı bir anlayışla değerlendireceğiz.
Yarın: Araplarda İslam öncesinden gelen kabile kavgaları...
|