Bu filmi görmüş müydünüz?..
Çok önemli bir görevi var genç adamın.. Hiç tanımadığı bir ülkede, kendisine verilen hedefe ulaşması, dünya barışı açısından çok önemli.. Tek başına.. Peşinde, savaş isteyenlerin ordusu var.. Tek başına genci, yönlendiren bir yaşlı beyin var, uzakta.. Tıpkı savaşçıları uzaktan yöneten bir beynin olduğu gibi.. Her türlü silah ve araçla donatılmış kötüler ve tek başına bir iyi.. İyi, gösterilen yere ulaşıp, kendisini ve dünyayı kurtaracak mı?.. Bu filmi gördüğünüzü hatırlıyorsunuz herhalde.. Yüzüklerin Efendisi değil mi?.. Değil.. Ya da hemen hemen değil.. Bu, Düşman Hattı diye türkçede kısaltılmış adı ile "Düşman Hattının Arkasında" filminin konusu..
İsa'dan binlerce yıl önceye ait bir masal, ya da efsane, ya da müridlerinin deyişi ile destan, Yüzüklerin Efendisi, günümüze getirilmiş..
Orta Dünya Krallığı olmuş Orta Avrupa.. Yugoslavya dağılmış. Sırplar yöreyi kana buluyorlar. Barışı getirmek için Nato müdahale ediyor. Ateşkes var ama, güya.. Sırplar, askersiz bölgede yığınak yaparak katliamlar gerçekleştiriyor, Müslümanları yok ediyorlar. Bir hava fotoğrafçısı teğmen, suçu kanıtlayan resimleri çekiyor, ama uçağı düşman hattının gerisine düşüyor. Komutanı onu, bir dağın tepesine yönlendiriyor, telsizle.. Helikopterle alacak. Ama kötüler de, tankları, topları dahil müthiş bir ordu ile bu adamın peşine düşüyor..
Bir yanda Frodo.. Öte yanda Kara Adamlar yani..
Frodo'yu ve Kara Adamları yönlendiren beyinler de unutulmamış.. Sihirbazlık gösterilerinin yerini de, çağımızın müthiş elektronik, digital ve bilgisayar teknolojisi almış..
İki filmi arka arkaya izlemek, insanı düşündürüyor.. Değişen bir şey yok.. İyiler ve kötüler hep olacak.. Önemli olan siz kimin yanında olduğunuz..
Yüzüklerin Efendisi'ni nerdeyse "Kitap" yapanlar, aslında Frodo'nun yüzüğü yok etmesine karşı çıkanlar mı?. Onlar, yüzüğün gene, onu yapana iade edilmesini mi istiyorlar?.
Düşman Hattı'nda Sırpların kazanmasını isteyenler yok mu?.
Daha önemlisi.. İyi ne, kötü ne?.. Kimin iyi, kimin kötü olduğuna kim karar veriyor?.. Herşey, hangi pencereden baktığınıza bağlı değil mi aslında..
Neyse.. Felsefeye dalmayalım..
Masal değil, gerçek olduğu için, daha tempolu, daha iyi oynandığı için ben bu filmi daha çok sevdim.. Yılın en güzellerinden biri..
Büyük usta, Gene Hackman da, ne güzel oynuyor, hani!..
Meğer!..
Ben, boş vaktim olmadığı için Reha Muhtar'a taş çıkartan spor programlarını izlemiyorum.. Bunlardan birinde bir Fener yöneticisi, yayın boyu, sunucu İlker Yasin'in uyarılarına rağmen "Galatasaray" sözcüğünü ağzına almamış.. "O takım.. Malum takım" gibisinden laflar etmiş. Okur bana yolladığı e-mailde "Bu ne ayıp" diyor..
Ayıp falan değil.. Saygı..
Abdestsiz gelmiştir oraya da, ondan ağzına alamıyordur..
Yanlış kartlar!..
FIFA gereksiz sarı kartlarla futbolcuların eksiltilmemesini istiyor.. Bu yüzden sembolik kartları birer birer iptal ediyor..
Düdükten sonra topa vurmak, hakeme hakaret gibi ayrı bir yorum taşımıyorsa serbest.
Golden sonra, her türlü sevinç, rakip seyirciyi tahrik etmemek ve vakit çalmamak kaydı ile serbest..
Berkant'a tel kafeslere asıldı diye çıkarılan kart yanlış..
Phirri'ye düdükten sonra şut attı diye kart yanlış.. Üstelik Phirri ofsayt da değilken, gol akını kesildi.. Çocuk hakeme itiraz da etmiyor. Öfke möfke değil.. Gülerek "Duymadım" diye özür dileyerek koşuyor.. Sarı..
Kasti tekmeler serbest, arkadan girmeler serbest, hakemi itip kakmalar serbest.. FIFA'nın "Artık bunlar sarı değil" dediklerine kart!..
Hoş Geldin Patron!..
Dinç Bilgin, 10 aydır ayrı kaldığı yuvasına döndü.. Aslında hep bizimleydi, bizler hep onunlaydık..
Sabah ailesi, müthiş bir takım olduğunu gösterdi, kötü günlerde.. Müthiş bir savaş verildi.. Harikalar yaratıldı. En imkansız günlerde, en güzel gazeteler çıkarıldı..
Dinç Bilgin şimdi özgür..
Hakkında alınmış tek satır mahkeme kararı yokken ona "Hırsız, çeteci, hortumcu" diyenleri düşünüyorum da..
Hem de çoğu gazeteciliği, Bilgin'den, onun gazetelerinde öğrenip, onun ekmeğini yiyerek bugüne gelenler, şimdi ne hallerdesiniz acaba?..
Dinç Bilgin'in özgürlüğü, Sabah'ın özgürlüğüdür..
..Ve de.. Artık, benim özgürlüğüm!..
Çocuklara bayram!..
"Kaç gün kaldı anne, kaç gün kaldı?.."
Hay dilim tutulaydı.. Harry Potter'dan sıyrılmaya çalışırken şimdi de Magic Puppet, hani şu sevimli kuklalar.
Bu çocuklara birşeyi söylemeye durun karne hediyesi olarak İrem'le kuzeni Ecem'i Mydonose'a götüreceğim ama her ikisi de bana felaket maydonoz oldular, son günlerde..
Harry'i izledikten sonra İrem Harry gözlükleri istiyor, süpürge istiyor sopa istiyor. Ne gördüyse istiyor..
Uçan süpürge istiyor..
Şimdi yedi yaşındaki bir çocuğa süpürgenin uçmadığını nasıl anlatmam gerek?. Anlatamıyorum. Çünkü o öyle görüyor.
"Tamam uçan süpürge bulursam söz, alacağım tatlım.. Süpürgeyi bir kenara bırakalım bak ne güzel Cuma günü Magic Puppet başlıyor, Mydanoz'da, ona gideriz.. Hani geçen yıl gitmiştik, bayılmıştık.. Gene onlar.."
Bu yıl Tatlı Betty ve Kaptan Warren de katılmış kuklalara.. Çocuklar aslında yakından tanıyor kaptanı. Tolga Gariboğlu, hani Hugo var ya..
Şimdi İrem, son güne kadar para toplayacak, üstünü de babasına tamamlatacakmış.. Pamuk helva, mısır, macun yiyecekmiş. Yüzünü boyatacakmış.. Balonlar alacakmış..