Türkiye halkına verilen söz
"Ne içindeyim zamanın -Ne de büsbütün dışında" dizeleri gibi, Avrupa Birliği ile ne bütünleşebiliyoruz, ne de tam olarak kopmamız mümkün.
Bu yüzden ayak sürüyüp duruyoruz.
AB üyeliğinde sona yaklaştıkça hükümetin şaşkınlık uyandırıcı projeleri iyice artırıyor bu kuşkuyu.
Duruma en iyi adı TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı) koymuş: Yalpalama!
Gerçekten de yeni hazırlanan mini demokratikleşme paketi, insanda yalpalama duygusu uyandırıyor.
TESEV diyor ki: "..Asıl neden ne siyasilerin ne de bürokratların AB üyeliğini temel siyasi hedef olarak görmemeleri ve Türkiye'nin bu nedenle hedefe kilitlenmemiş olmasıdır. Dolayısıyla atılan imzalar, alınan ilkesel kararlar, gün gelip somut meselelerle yüzleşildiğinde anlamlarını yitirmekte; AB üyeliği sanki zorlandığımız ve kaçınmaya çalıştığımız bir yaptırıma dönüşmektedir."
***
Türk Ceza Kanunu'nun 159. ve 312. maddelerindeki değişiklik önerilerine bakınca, TESEV'e hak vermemek olanaksız.
Çünkü bu maddelerdeki değişiklikler bir ilerlemeyi değil, gerilemeyi ortaya çıkarıyor.
159. maddede önerilen değişiklik, "tahkir ve tezyif" gibi son derece subjektif ölçüler koyarak, devlet kurumlarının eleştirilmesini olanaksız kılmakta.
Mesela bir bürokrata ya da milletvekiline "gözünün üstünde kaşın var" derseniz, yalnız kişilere değil, bağlı bulundukları kurumlara da hakaret etmiş ve zayıflatmış sayılacak ve ceza alacaksınız.
312. madde değişikliği ise "kamu düzenini bozma olasılığı" tanımıyla, sınırları çizilmemiş muğlak bir alan ortaya çıkarıyor.
Ne demek olasılık?
Ve bunu kim saptayacak?
Bildiğiniz gibi olasılık, ihtimal kelimesinin yeni dildeki karşılığı.
Dolayısıyla "Bir ihtimal daha var- O da kamu düzeninin bozulması" gibi bir nakaratla karşı karşıyayız.
Tanıdık bir nakarat değil mi?
***
TESEV açıkladığı görüşlerinde, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nden, Dilekçe Hakkı'na ve Yeniden Yargılanma Hakkı'na kadar birçok konuda son derece akla uygun analizler yapıyor.
Meclis'te ve devlet yönetiminde kuşku, kararsızlık ve tedirginlik yaratan birçok muğlak noktayı aydınlatıyor ve bunların pek fazla korkulacak şeyler olmadığını kanıtlıyor.
Belki işin can damarı şu cümleler: "AB'ye uyum çabaları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin öncelikle diğer devletlere ve uluslararası kuruluşlara olan bir taahhüdü değil, Türkiye toplumuna verdiği bir sözdür."
"Bu nedenle TESEV olarak hükümeti, siyasi partileri ve bürokrasiyi topluma güvenmeye, atılan imzaların ardında durmaya ve evrensel ilkeler doğrultusunda irade oluşturmaya davet ediyoruz."
|