Misyonları her şeye maydanoz olmak mı?
Gün geçmiyor ki dernek, vakıf, oda ya da birliklerden "Bir sivil toplum örgütü olarak..." diye başlayan ve olur olmaz her konuyla ilgili görüşlerini içeren açıklamalar gelmesin.
Öyle ki kimi kuruluşlar gerçek amaçlarını, misyonlarını çoktan bir tarafa koymuş ve Türkiye'nin o günkü gündemiyle meşgul olmayı, görüş bildirmeyi en önemli görevleri bilmişler. Hal böyle olunca, bu kuruluşların başkanlık koltuğuna oturanlar da adeta yapışarak, koltuğun sihrine kapılıp gitmiyorlar mı?
Peki bu doğru mu? Örneğin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), İstanbul Sanayi Odası, Ankara Sanayi Odası, TÜSİAD, TÜGİAD ya da ticaret odaları, yüzlerce vakıf ve birlikler sivil toplum örgütleri mi? Yani hiçbir çıkar amacı gütmediklerini ve gönüllü üyelerden oluştuklarını söyleyebilir miyiz? Yukarıdaki örneklerden bildiğim kadarıyla sadece TÜSİAD ve TÜGİAD gönüllü üyelerden oluşmuş ancak onlar da özel sektörün çıkarlarını gözettikleri düşünülürse nasıl bir sivil toplum örgütü olduğu tartışma götürebilir.
TÜSİAD Başkan Vekili Aldo Kaslowski, bir sohbetimizde Türkiye'de gerçek sivil toplum örgütü tanımına en çok kendi derneklerinin uyduğunu söylemişti. Çünkü gönüllü üyelerden oluşuyordu, kar gütmüyordu, devletten yardım almıyordu ve Avrupa Birliği, Türkiye'nin özel sektörüyle ilgili bilgi almak istediğinde, UNICE'nin muadili olarak TÜSİAD'a geliyordu. Bu yönüyle Kaslowski'ye hak vermek mümkün.
Ancak bir başka isimle daha konuşunca, Türkiye'deki sivil toplum örgütü anlayışının ABD ve Avrupa ülkelerindekiyle hiç örtüşmediği ve özel bir durumun olduğu ortaya çıktı. Sivil toplum örgütlenmesi konusuna Türkiye'de en çok kafa yoran isimlerden olan ve şu anda Vehbi Koç Vakfı'nın genel müdürlüğünü yürüten Erdal Yıldırım'a göre, Türkiye'de pek çok kuruluşa kağıt üzerinde sivil toplum örgütü deniyor ve nedense, 'Sivil toplum örgütüyüm' dendiği andan itibaren kamuoyunda hemen gündemdeki her konuyla ilgili bir söz hakkı doğduğu düşünülüyor. Eğer kuruluş birşey yapmaz, bir duruş almazsa, sanki sivil toplum örgütü olma özelliğini kaybediverecekmiş zannediliyor. İşte bu nedenle Erdal Yıldırım, sivil toplum örgütlerini, özel sektör ve kamu sektöründen sonra gelen üçüncü sektör olarak tanımlamayı doğru buluyor.
Aslında bu tanımın içine de yukarıda sayılan ya da sayılmayan tüm kuruluşları koyuyor. Ama iş, her konuya maydanoz olmaya gelince "İşte bu yanlış" diyor. Hayırseverlik konusunda eğitim alan Yıldırım'a göre, Türkiye'de gerçek bir sivil toplum örgütünden bahsediyorsak "Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nı" örnek verebiliriz. Toplumun çok geniş bir kesiminden destek alan ve çok hızlı bir şekilde tabana yayılan bu vakıfta merkezdeki profesyonel kadro dışında herkes gönüllü çalışıyor ve şeffaflığı göz dolduruyor.
Operasyondan bize ne!
Erdal Yıldırım, daha önce Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği'nin de genel sekreterliğini yapmıştı. Anlattığı anekdot ilginç. "Bir gün Türkiye'nin gündemindeki bir konuyla ilgili 'dernek görüşü verelim' dendi. Ben itiraz etmiştim. Misyonumuz bu mu diye. Mezunların bir biriyle iletişimini sağlamak için bir araya gelmemiş miydik? Derneğin bir şeyi protesto etmesinin anlamı yok" diyor. Fokusu kaybetmemek gerekiyor. Yani 'Örümcek Operasyonu'' hakkında Ankara'ya 'Vay efendimle..' başlayan tepkilere yönelmek yanlış. Herkes kendi görevine odaklansa çok daha iyi şeyler ortaya çıkacak. Yıldırım özetle diyor ki, herşeye maydanoz olmak misyon olmamalı. Meslek örgütleri tabi ki kendi üyelerinin çıkarını gözetecek, zaten misyonları da bu değil mi?