Trabzon olayları ve polis!..
Önce Trabzon Valisi aradı.. Adil Yazar.. Her maça önlem, derbi maçlarına özel önlem aldıklarını açıkladı. 1187 polis ve jandarma görevliymiş maçta.. Ve de bir askeri birlik en kısa zamanda müdahale etmek üzere konuşlandırılmış, stad dışında yakın bir yere..
Yani Sayın Vali diyor ki.. Tüm önlemler alınmıştı. Hazırdık..
Peki neden müdahale etmedi polis ve santradan bu dehşet sahnelerini izledi..
Sayın Valinin bu soruya yanıtı da makul geliyor insana..
"Güvenlik güçleri ile tribüne müdahale telafisi güç zararlara sebep olabilirdi. Olay kent sokaklarına taşar, konuk takım seyircilerini de çatışmanın içine alabilirdi."
Sayın Vali, olay anında üç, olay gecesi 32, ertesi gün Lig TV bandları izlenerek 17 kişinin daha gözaltına alındığını, bunların Trabzon'da bir daha maça giremeyecekleri ve savcılığa sevk edildiklerini de anlattı. Maç sonrasında polise saldıran bazı kişilerin üç ekip otosunu tahrip, üç polisi de hafif yaraladıkları ek bilgisini de verdi.
Bu arada, kesici ve yaralayıcı silahlarla yakalanan Beşiktaş taraftarları hakkında da bilgi verdi. Silahlar taraftarın üzerinde değil, otobüsün zulasında yakalandıkları için şöför ve muavin dışında kimseye müdahale edemiyorlarmış. Yakalanan silahlar genelde döner bıçağı olduğu için, yasalar hoş görülü bakıyormuş.. Yani oluklu bıçak, kamalar öldürücü silah kabul edilirken, oluksuz döner bıçakları taşıyanlar sıyırıyormuş.. Döner bıçağı öldürücü silah değil yani.. Sevsinler ülkemin yasalarını.. Beni vuran kurşunlardan birisi yarım santim sağa gitse atar damarım kopacak ve hastaneye yetişemeyecektim. Yasa, belden aşağı atışlarda öldürme kastı kabul etmediği için, vuranların ve vurduranların yaptıkları yanlarına kar kaldı.
Şimdi, Sayın Valinin içi rahat.. Siz de okurken, hak vermiş olabilirsiniz.. Ben pek çoğuna verdim çünkü..
Olaylar o boyuta ulaştıktan sonra, müdahale kanlı sonuçlara yol açabilirdi, doğru.. Peki o boyuta ulaşana kadar polis nerdeydi?.
Önce bir tek kişi tekme vurdu, önünde duran koltuğa.. Bireysel bir öfkeydi belki de. Kırdı ve sahaya attı. Kimse karışmadı. Sonra biri daha.. Biri daha.. Ve sonunda iş kontroldan çıktı.
Tribünde polisler olsa, bunlar maç seyretmek için sahaya değil, böyle bireysel hareketleri anında bastırıp, toplumsal çılgınlığa dönüştürmeme emri ile tribüne bakarak görev yapsalar, Avni Aker o hale gelir, Trabzonspor bu cezaları alır mıydı?.
Vali, kentin güvenliğinden sorumludur ve tehlikeli gurupları kente sokmama yetkisi de vardır. Zulasında kesici aletler bulunan otobüsleri kente sokmadan, eskortla il sınırları dışına çıkartsa, hatta maç bitene kadar orada tutsa, görün bakalım bir daha başka otobüs, Trabzon'a, ya da başka ile, zulasında silahlarla gelmeyi göze alabilir mi?.
Şimdi bakın, Sayın Trabzon Valisi ve başta İstanbul, İzmir, Ankara, tüm valiler.. Hiçbiriniz görevinizi yapmıyorsunuz. İşiniz durumu idare etmek.. Türkiye bu azgınlık ve çılgınlık düzeyine bir günde gelmedi. Göz yuma yuma, Frankenştayn canavarını sizler ve Emniyet Müdürleriniz yarattınız..
Ben yıllardır yazıyorum. Erman Hoca hemen her TV programında tekrar etmekten bıktı. Mehmet Y. Yılmaz, bu ikinci yarı başlarken, Milliyet'teki baş yazısında bir kere daha açık açık anlattı..
Bu terör odaklarını kulüp yönetiminde sorumlu mevkilerde bulunanlar besliyorlar. Onlara bedava bilet dağıtıp, istedikleri yönde kullanıyor, istedikleri yazara sövdürüyor, istediklerini tehdit ettiriyor (Evet, tehdit) istedikleri futbolcuyu dövdürüyor, stadda istedikleri gibi bağırttırıyor, ama her zaman da kontrolü ellerinde tutamıyorlar. Bazan işte böyle ipin ucu kaçıyor..
Bunları polis bilmiyor mu?.. Valilik bilmiyor mu?.. Sakın ha birisi "Bilmiyorum" demesin. "Burnunun ucunu göremeyenler, böylesine gaflet içinde olanlar nasıl vali, nasıl emniyet müdürü olur" diye başlarız o zaman..
Bile bile lades..
Herkes herşeyi biliyor, bilmezden, görmezden geliyor. Kabak ceza alan kulübün ve tribünde bu oyununun piyonu, figüranı olarak kullanılan gençlerin başında patlıyor.
Polis istese, bu terörü besleyen kulüp yöneticilerini bir günde toplamaz mı?.. Polis istese, bu terör odaklarını bir günde temizlemez mi?.. Satanist avı şovu yapanlar, bunu yapamazlar mı?.
Bakın.. FİFA tribün terörü ile mücadele ilk üç hamlenin adını koymuş:
1. Herkes oturacak. Ayakta insan asla olmayacak. Ayakta durma terörü teşvik eder.
2. Herkes kendi numaralı yerinde oturacak. Terör guruplarının tehdit ve zorbalıkla başkalarına ait yerleri gasp ederek bir araya gelmeleri önlenecek.
3. Merdivenler kesinlikle, ama kesinlikle boş olacak. Buralarda oturanlar derhal staddan çıkarılacak.. Merdivenlerin boş oluşu sadece ihtiyaç ve tehlike anları için değil. Boş görüntü, o stadda, otorite ve disiplinin sağlandığının psikolojik göstergesi.
Bizde bunların üçü de yok.. Üçüne de aldıran yok.. Başı boşluk, boşvermişlik her görüntüde var. Şimdi bu ülke polisinin bu üç maddeyi uygulayacak gücü yok mu?. Var.. Ama aldıran yok, isteyen yok. İdare-i maslahat, görev bilinci olmuş.
Televizyon ekranlarında, saha içine dalan seyirciyi sadece tribüne iade eden, tribünlerde dehşet sahneleri yaratanları polisin sadece seyrettiğini seyreden futbol seyircileri, ayni şeyi yaptıklarında başlarına hiçbirşey gelmeyeceği eğitimini hemen her maçta alıyorlar..
O zaman bu işler, kan çıkmadan nasıl önlenecek, söyler misiniz, Sayın Valim.. Valilerim.. İçişleri Bakanım!..
İçişleri Bakanı yumruğunu masaya vurmalı.. "Bundan böyle böyle olacak.. Kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak" demeli.. Valiler ve Emniyet Müdürlerine, polisin maçlarda ne önlemleri alacağını, nelere dikkat edeceğini, olayların başlangıç ve devamında neler yapacağını, kamuoyu önünde anlatmalı ve "Yakarım" demeli..
"Yakarım.."
Yakmalı da.. Emirlerini yapmayan vali ve emniyet müdürlerini, daha ilk maçta görevden almalı..
Yakmazsa, kendisi yanacak çünkü..
***
Not: Bu arada İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kazım Yücelen ile de konuştum. Trabzon olaylarında vilayet ve emniyetin görev ihmali olup olmadığını tespit için, müfettiş göndermiş bir.. İkincisi.. Polisin stad ve trafikten çekilmesini önermemiş. Görüşmeye açmış.. "Çok yararlı fikirler geliyor" dedi.
Hoş geldin Cüneyt Ağabey!..
İbrahim Seten, bir yandan bir yaşındaki kızının beynindeki hastalıkla uğraşan, bir yandan da, olabilecek en büyük imkansızlıklar içindeki Sabah Spor'u yöneten ve rakiplerinden bırakın geri kalmayı, önde götüren İbo, o sabah, selamsız sabahsız odama daldı.. "Şampiyon gazetemizde, okura söz verdik, ama futbol dışı sporlarda yeterince doyurucu olamıyoruz" derken "Cüneyt Koryürek Radikal'den ayrıldı" dedim. Lafının arkasını getirmeden fırladı gitti..
Bu pazartesi baktım, Cüneyt E. Koryürek, Sabah'ta..
Bu gazeteye yapılan en büyük transferlerden biri bu.. Benim için de en keyifli..,
Çünkü Cüneyt Ağabey önemli adamdır. Bu ülkenin bir numaralı Atletizm yazarı, bir numaralı Olimpiyat uzmanıdır.. İkincisi, durmadan fikir üretir. Sadece spor değil, tüm gazete ve ekleri için fikir üretir.. Çünkü okur. Dünya medyasını yakından izler, yakalar.. Önerir.. Bu büyük transferi için İbrahim'i kutlamam, ortak katkılarından dolayı da sevgili Atilla Gökçe, Yiğiter Uluğ ve İsmet Berkan kardeşlerime de teşekkür etmem gerek..
Cüneyt Ağbi bizdeki ilk yazısında, "2005 Dünya Atletizm Şampiyonası Londra'dan alındı. Uluslararası Federasyon şimdi yeni bir ülke, kent arıyor.. Bu niye İstanbul olmasın" diyor..
İşte hayallerden sıyrılmış, palavradan uzak, inanılır, gerçekleşebilir bir öneri.. Türkiye 2005 Dünya Atletizm Şampiyonası'nı yapabilir. Stad nerdeyse hazır. Ötesi de, Olimpiyat ile mukayese edildiğinde, çok daha kolay.. Üstelik bunun altından başarı ile kalkmamız, Olimpiyat iddiamızı da hem de nasıl güçlendirir.
Cüneyt Ağbi önermiş.. İş Spor Bakanı Fikret Ünlü'ye düşüyor.. Hemen kolları sıvar, Atletizm Federasyonunu da dürterse, adaylığımızı hemen resmiyete dönüştürür, hazırlıklara, kulis ve lobilere de başlayabiliriz.
Başlamalıyız.. Hemen.. Şimdi..
Brutusların sayısı artarken..
Bu ülkede benim kadar saldırıya uğrayan yazar yoktur.. Gün geçmez, bir gazete, dergi, sayfa, köşede adım geçmesin.. Eleştiri de değil. Saldırı.. Hakaret.. Eleştiri için fikir gerek çünkü.. Fikrin bittiği yerde başlar, belden aşağı vurmak..
İnanın aldırmam.. Güler geçerim.. Bu defa gülüp geçemedim.. Çünkü, çok sevdiğim ve saydığım iki kardeşim, gerçek kardeş saydıklarımdı, sırtımdan vuranlar..
Atilla Gökçe, Türkiye Spor Yazarları Derneği Haberleşme Bülteni adı altında çıkan krome kapaklı ve en pahalı kağıtlı dergide benim için "İt" iması yaparak "Kervanımızı yürütmeye devam edeceğiz" dedi.. Derginin arkasında iki sayfayı da bana ayırarak "Hıncal Uluç Klasiği" adlı imzasız yazıda bana sövdürdü..
Sebep?..
"Futbol Federasyonundan niye 150 bin dolar aldık.." diye sormam..
Bir dernek üyesi, kendi derneğinin bu kadar şaibeli bir federasyondan 150 bin dolar almasından rahatsız olma hakkına sahip değil midir?. Fikir özgürlüğü olan bir ülkede bu düşüncesini açıklayamaz mı?.
Açıklayamazmış meğer.. Onun, yani üyesinin fikir özgürlüğünü savunmak için kurulmuş derneğini yönetenler, ağzının payını verirlermiş meğer.. Tabii.. Doğan Koloğlu, Kahraman Babçum, Necmi Tanyolaç, Togay Bayatlı gibi bu derneğin kurulmasında, yükselmesinde baş rolü oynamış eski başkanlar susarken, sana ne be Hıncal?..
Atilla kardeşim bana "İt" benzetmesi yaptığı yazısında Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'un TSYD Yönetim Kurulu tarafından "2001 yılı Sportif İletişim Ödülü"ne layık görüldüğünü açıklıyor. Bir de gerekçe açıklamış.. Yani Ulusoy'a yazık.. Derhal Ecevit'in yerine başbakan yapılmalı..
Tabii bu seçimin, federasyonun derneğimize katkısı ile hiç alakası yok..
Ama Hıncal gene soracak?.. Bu ödül tüzüğümüzde kayıtlı mı?. Bana fakslar mısınız, maddeyi?.
İkinci Brutus mu?..
O daha da acı geldi bana.. Haftaya anlatacağım onu da.. Köşe ağlama duvarına dönmesin diye..
Spor Duvarı
* Tribün koltuklarını sahaya atan Trabzon taraftarı şapa oturdu mu belli değil ama Avni Aker'deki ilk maçta taşa oturacakları kesin.
* Carlsberg biraları ile sponsorluk anlaşması yapılırsa İnönü Stadı'nın adı değil, tuvaletlerinin sayısı değişmeli.
* Dünya Kupası Türkiye'ye görücüye geliyor. Yakından bakıcaz. Beğenirsek Japonya'ya gidip alıcaz.
* Sergen ağır sakat.. Sergen transfer çıkmazında.. Sergen kumarda kaybediyor. Sergen mutsuz.. Eskiden acıların kadını Bergen vardı, şimdi acıların futbolcusu Sergen var!.
hakanutku@hotmail.com
|